ADULTISM (Yetişkin/Ebeveyn İktidarı)

Her tür ayrımcılığa (ırk, cinsiyet, dil, din, kültür vs) karşı durup eşitliği savunurken; hem ebeveynler hem de toplum olarak farkında dahi olmadan yaptığımız başka bir ayrımcılık; “yaş eşitsizliği” ve en etkili sebeplerinden biri: adultism.
Yetişkin/Ebeveyn Iktidarı olarak Türkçeleştirebileceğim (Adultism); tahakküm sisteminin bir ürünüdür. #toplumsalyaşeşitliği
____
Tek bir kişinin bakış açısını değiştirmenin zorluklarını göz önüne aldığımızda; toplumsal yapı ve sistemlerin hemen ve kolay değişmeyeceğini biliyoruz.
____
Ancak farketmek, düşünmek, dile getirmek, sorgulamak, yeniden öğrenmek mümkün olan ilk adımlar.
____
Çoğumuz anne/baba olduktan sonra, çocuklarımıza karşı olan tavırlarımızın nasıl da otomatik geliştiğini fakederiz. Anne/baba olursam asla yapmam dediklerimizi yaparken buluruz kendimizi.
Kimilerimiz bunu “armut dibine düşüyormuş demek” şeklinde yorumlayıp iç sızısıyla da olsa devam ederken; kimilerimiz de sorgulamaya başlar. Kimilerimiz pişman da olsa böyle gelmiş böyle gider derken; kimilerimiz çocuğuna aynı mirası bırakmamak için zor da olsa o zinciri kırmak için çabalar.
Sonuç olarak, hepimiz “bu işte bir aksilik olduğunun” bir şekilde farkına varırız.
____
Barry Checkoway “adultism”i yetişkinlerin gençlerden/çocuklardan daha iyi olduğu ve onayları olmaksızın onlar adına karar verip hareket etme hakkına sahip oldukları varsayımına dayanan tüm tutum ve davranışları olarak tanımlıyor ve devam ediyor:
____

“Toplum içinde hayatları en çok kontrol altında tutulan gruplarından başında geliyor gençler ve çocuklar.
Buna ek olarak yetişkinler, vurma, eğitme, cezalandırma, özel eşyalarına el koyma, toplumdan soyutlama vb hakları da “disiplin” adı altında kendilerinde bulundururlar.
Toplumun hiçbir kesiminde benzer muameleler; bu kadar “haklı” gerekçeler ardına gizlenerek mazur görülemez.
Oysa ebeveynler bunu bir zulüm olarak görmekten kaçınır; çünkü kendileri de aynı şekilde büyütülmüşler ve süreci içselleştirmişlerdir. Bu yaklaşıma göre, saygıyı hakeden yetişkinlerdir, çocuklar değil.”

Günümüz anaakım ebeveynlik yaklaşımlarının temelinde de “adultism” olduğunu görebiliyoruz. Ebeveyn büyük olduğu için, her zaman haklıdır ve çocuğu kontrol etmek zorundadır. Bunu da hep çocuğun “iyiliği” için yapar. Çünkü çocuk hiçbir zaman, yetişkinler kadar iyi değildir.
____
Susturulan, cezalandırılan, eğitilen, koşullandırılan, bağırılan, dövülen, görmezden gelinen çocuklar; yetişkin olduklarında kendileri de aynı döngüyü devam ettiren ebeveynlerin, bunun için her zaman haklı gerekçeleri olduğunu görürüz.
____

Böylece ev ve aile; çocukların kendisinden güçsüz olanı marjinalize etmeyi ve onu tahakküm altına almayı ilk ve en iyi öğrendikleri yer haline gelir. (Teresa Graham Brett)

Ve o çok korktuğumuz “dış dünyaya” da pek fazla iş düşmez. “Toplumsal gerçekler” maskesinin ardında; öcüler, canavarlar, başka gezegenlerden gelen tuhaf yaratıklar değil; kendi de gerçek olan bireyler vardır sadece.

Toplumlar gerçek kişilerden oluşur. Realiteleri kişiler oluşturur.
Siz ne yaşıyorsanız realite odur.
Çocuk ne yaşıyorsa onun realitesi odur.
Adeta nesneleşmiş gibi görünen realitelere göre çocuk yetiştirmek, çocuğu bunlara hazırlamak adına aile içinde adeta prova etmek yerine; önce kendi realitemizin sistemin bir parçası olduğunun farkına varmak ve değişime kendimizden başlamak, birlikte güçlenmek de mümkün.
____

Yetişkin iktidarının en önemli argümanlarından biri; “tecrübe”dir.
Elbette daha ileri yaştaki biri ile daha genç biri arasında yaşanmışlıklar ve bunlardan öğrenilen tecrübeler arasında farklılıklar vardır.

Ancak asıl önemli olan; tecrübenin insana kattıkları ve sonuçta ulaşılan “bilgelik”tir. Tecrübe ancak bilgelik kazandırıyorsa değerlidir.

Tecrübe tek başına herşeyi bilmek için yeterli olamaz. Herhangi bir olay karşısında her bir kişinin hisleri, bakış açısı, algısı ve tepkileri farklıdır. Her bir kişiye kazandırdıkları da öyle.

Çocukları sadece ilgili bir merak duygusuyla izlerseniz; onların zaten nasıl da bilge bir ruhla dünyaya geldiklerini görürsünüz.
Sizin tahmin edemediklerinizi bilir, aklınıza gelmeyen sorular sorar, sizin unuttuklarınızı onlar hatırlar.
Hem de doğdukları andan itibaren. Anne karnından çıkar çıkmaz memeye doğru emeklemeyi ve emmeyi bilirler. Emdiklerinde ne zaman doyduklarını bilirler. Anne/babalarının yüzünü ve sesini tanırlar. Uykularının geldiğini bilirler. Sıcağı, soğuğu, acıyı, kokuları tanırlar. Korkunca, üzülünce, kaygılanınca ağlayarak, mutlu olunca gülerek tepki vermeyi bilirler. Bunları onlara kimse öğretmedi.
Ebeveynleri tarafından köreltilene kadar çocuklar muazzam bir bedensel ve duygusal farkındalığa sahiptirler.
____
Şimdi kendimize soralım: Biz kendimizi bu kadar iyi tanıyor muyuz? Ne kadar tanıyoruz? En basiti kendi duyularımızın farkında mıyız? Koklamayı, işitmeyi, dokunmayı, görmeyi, tad almayı hakkıyla biliyor muyuz?
____
Öyleyse öğretmeye, kontrol etmeye olan güçlü arzunuzu bir yana bırakıp; kendinizi yeniden öğrenmenin, değişimin, yenilenmenin heyecanına kaptırmak ister misiniz?
Yanıbaşınızda gönüllü, şefkatli, koşulsuz ve bilge öğretmenleriniz hazır..
____
Üstelik bu yolculuk sadece sizi iyi etmeyecek; o hep endişe duyduğunuz “korkunç dış dünya” nın değişiminin de bir parçası olabileceksiniz.
Yerinizde sayıp bekleyerek sistemden şikayetlenmek ve bahaneler üretmek yerine; her gün sadece kendinizi çocuğunuza bırakmayı deneyerek bir küçük adım atabilirsiniz.
____

Kırılan herşey elbet tamir edilebilir ancak en başından kırmamak için çabalamak daha değerlidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir