Ebeveynlik Dilemması

Son 6 yılını “attachment”, bağlanma üzerine çalışarak geçiren bir psikolog olarak, meslektaşlarıma ve ebeveynlere seslenme ihtiyacı duymaktayım.
Bugün bilgiye erişimimiz muazzam boyutlara ulaşmışken, ebeveynlik ile ilgili pek çok farklı kaynağa rastlayabiliriz. Her birini değerlendirirken, psikoloji tarihini ve literatürünü göz önünde bulundurmak zorundayız. Tarih boyunca, toplumsal yapının evrimi ile birlikte, psikolojide oluşturulan kuramlar ve bu kuramların uygulamaya yerleştirilmesi farklılıklar göstermiştir. Örneğin davranışçı ekolün popülerite kazanması ile birlikte, davranışçı tekniklerin gerek aile iletişimi gerek reklamcılık gibi farklı alanlarda kullanılması yaygınlaşmıştır. Ebeveynlik konusunda da, davranış odaklı uygulamalar boy göstermiştir. Ceza-ödül kullanımı, uyku eğitimleri, disiplin yöntemleri vs. Yapılan bilimsel araştırmalar, ceza ödül sisteminin uzun vadede işe yaramadığını bize göstermiştir.

Ama bunun ötesinde davranış odaklı uygulamaların en büyük problemi, duyguyu daha arka planda tutmasıdır. Ve pek çok uygulamada duygunun ihmal edilmesidir.

Bu tabi ki, bu ekolün tamamen yanlış olduğu kanısına varmamıza yetmez. Zira çocuklarda sınır koymanın ve model olmanın önemi de yadsınamaz.
Bugün oldukça konuşulan “attachment parenting” in kökleri ise, Bowlby tarafından ortaya atılmış bağlanma kuramına uzanır. Ancak, bu ebeveynlik yönteminin arkasında duran koskocaman literatür yeterince anlatılmamış ve sadece bir teknikler bütünü olarak algılanmıştır. Ebeveynlik konusunda emin olduğum bir şey var ki, “meli, malı” gibi kuralların olmadığıdır. Her bebek bir bireydir ve biz ebeveynler onlara yetişkin olma yolunda rehberlik etmekle yükümlüyüz. Çocuklarımıza hangi yöntemin uygun olduğunu, açıkçası hiç bir kitap bilemez. Dolayısıyla yöntemin arkasında yatan bilgiye ulaşmak daha kritiktir. Örneğin, ebeveynlerden sıklıkla gelen soru: “Nasıl yansıtma yapacağım?” sorusudur. İşte bu soru tam da, önerilen tekniğin altyapısını oluşturan bilimsel bilginin yeterince anlatılmamasından ve en önemlisi ebeveynin kendi farkındalığının arttırılmamasından kaynaklanır.

“Güvenli bağlanma” bir etiket değildir. Anne ile bebek arasında defalarca gerçekleşen duygusal alışverişin sonucunda oluşur.

Dolayısıyla, bu yöntemde bu tavsiye ediliyor ve yapmadım, şimdi güvensiz bağlanacak gibi bir durum söz konusu değildir. Güvenli bağlanmayı sağlayayım derken, çocuğun bireyleşme sinyallerini atlamayın, onu cesaretlendirin.

Ebeveyn rolünü aldığımızda, ilk farkında olmamız gereken, kendi ebeveynlerimizden aldığımız miraslardır.

Şimdi bunu ister davranışçı kuram çerçevesinde “model alma” ve “öğrenme” olarak açıklayın, ister psikodinamik yaklaşımlar ile bilinçaltı süreçler olarak tanımlayın, farketmez. “Neyi miras bırakmak istemiyorum?” sorusunu kendinize sorup, bir değişim başlatabilirsiniz.

Bağlanmanın bize kazandırdığı en önemli bilgi, duygu regülasyonu becerileridir. Kendi ve başkalarının duygusunu farketmeyi ve çocuklarımıza özellikle olumsuz duygularını regüle etmeyi öğretmeyi hedefler.

Peki ne kadar önemlidir duygu regülasyonu? Bugün yetişkin olarak, olumsuz duygular yaşadığınızda, nasıl başa çıktığınızı ve hatta başa çıkıp çıkmadığınıza bakın. Bunun temelleri, çok erken dönemde atılmaktadır. Bu bir teorinin ötesinde, nörolojik çalışmalar ile ispatlanmış bir bilgidir. Ancak ilk 3 yıl oldukça önemli olmakla birlikte, geri döndürülemez ve iyileştirilemez değildir. Bazen gerçek yakınlığın deneyimlendiği bir ilişki, ve bazen bir psikoterapi süreci iyileştirici olur.
Bugün, ebeveynlerin oldukça kaygılı ve kesin bilgiye ulaşma çabasında olduğunu görüyorum. Kendilerine uygun gördükleri bir yaklaşımı benimseyip, çocuklarına onu uygulamaya çalıştıklarını ve yapamadıklarında oldukça kaygı yaşadığını farkediyorum. Ve şunu tavsiye ediyorum:

Kendinizi ve çocuğunuzu tanıyın. Kendi duygularınızın farkına varın. Çocuğunuzun duygularını farkedin. Çocuğunuz ile gerçek bir yakınlık kurun. Bu size önerilen yöntem ve tekniklerin ötesinde bir şeydir.

“Mükemmel” ebeveyn olmaya çalışmayın. Dilerseniz, bütün ebeveynlik yaklaşımlarını okuyun ama sizin ailenize uygun olanını seçin. Çocuğunuzun bir birey olmasına yardımcı olun. Çocuğunuzun seçim ve isteklerine saygı duyun. Hazır olduğunda, cesaretlendirin. Bağımsızlaşması için zorlamayın, onun yerine kararlar vermeyin. Sadece onunla olun.

Bir de kendimize not olsun:

Almadığımız bir şeyi veremeyiz. Deneyimlemediğimiz bir duyguyu, başkasının deneyimlemesine vesile olamayız. Ancak bunu gerçekten farkettiğimizde ve kabul ettiğimizde, yeniden keşfedip hayatımıza koyabiliriz.

Sevgiler…

Gökçen Duymaz Sidal

Orta ve Lise öğrenimini Kadıköy Anadolu Lisesi’nde, Lisans Eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde, Yüksek Lisans Eğitimini İstanbul Doğuş Üniversitesi Klinik Psikoloji bölümünde tamamlayarak uzman klinik psikolog unvanını kazanmıştır.

Halen İstanbul Doğuş Üniversitesi Klinik Psikoloji Doktora programına devam etmektedir.

Bunun yanında İstanbul Psikodrama Enstitüsünün 7 yıllık eğitimini tamamlayarak “Psikodrama Grup Terapisti” unvanını almıştır. Ayrıca İstanbul Doğum Akademisi’nde aldığı eğitim ile “Doğuma Hazırlık Eğitmeni” ve “Hamile ve Doğum Psikoloğu” olarak çalışmaya başlamıştır.

Görsel: wildsentry.org

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir