Geleceğe Dönüş: Ap’nine…

 

Ebeveynlik yolculuğumda bazen çok zorlandığımda, kendimi yalnız ve çaresiz, desteksiz hissettiğimde hayal kurmaya başlarım: Yakın çevremde arayıp da bulamadığım koşulsuz kabul, şefkat ve desteği bulmuş olsaydım acaba nasıl olurdu? Bir de üstüne fiziksel destek de gelseydi: “Naniii naniii açılın yoldan! Aldığımız sinyallere göre bu evde desteğe ihtiyaç duyan bir ap’anne/ap’baba varmış. APDT kapınızda! (AP Destek Timi)” Evdeki hiçbir işe yetişemediğim, çamaşırların Ağrı Dağı ile iddialaşırcasına gün be gün yükseldiği, ütü yapmaya vakit bulamadığımdan eşimin işe gidecek gömlek bulamadığı (en güzeli home office bence 🙂 ), oğlumun çorap ararken okula geç kaldığı (unschooling’e de sıcak bakıyorum aslında 🙂 ) derdimi anlatacak, içimi dökecek kimse bulamadığım, “Hala emziriyor musun? Yatağını ayırmayacak mısın? Hala işe başlamadın mı?” sorularıyla içten ve dıştan boğulduğum anlarda bana güç verecek, kim olduğumu hatırlatacak, sırtımı sıvazlayacak, hiçbir şey yapmasa da yürekten dinleyip anlayacak, desteğe ihtiyacım olduğunda destek, cesarete ihtiyaç duyduğumda cesaret verecek, kısacası tüm bunların özeti: o anki ihtiyacımı görecek ve gönüllü olarak karşılayacak birinin hayalini kuruyorum. Umutlanıyorum. Şu an için, çocuklarım için, kendim için, farkındalığa açık tüm aileler ve çocukları için ve gelecek için umutlanıyorum.

Gelecekte çocuklarımın ebeveyn oldukları ilk günün hayaline dalmış buluyorum kendimi. Onlar ebeveyn olacak! Aman tanrım, ne büyük heyecan! O’nun kucağında bebeği var artık! Peki ben “ne” olacağım? Ap’nine! Peki bir ap’nine nasıl olunur ki? Gözümün önünde pamuk saçlı, yumuşacık ses tonu ve şefkatli vücut diliyle tatlış mı tatlış ve bir o kadar da dinç bir kadın beliriveriyor (“Dinç mi?” dediğinizi duyar gibiyim :). Hayal bu iste). Çocuklarımın ebeveynlik yolculuğunda ben nasıl bir ap’nine olacağım? İşte tam bu noktada aklımda tek bir şey beliriveriyor: Bağ… Ve devamında ihtiyaçların görülmesi! Koşulsuz kabul, şefkat ve destek! Evet, işte bu! Yine aynı şeyi yapacağım yani, annelik serüvenimdeki gibi, öyle mi? Evet, tam olarak öyle! Onlarla bağ kuracağım, ihtiyaçlarını göreceğim ve gönüllü olarak karşılayacağım.

 

Eğer kız çocuk annesi olsaydım, kızımla zaten oturmuş ve AP temelli bir ilişki biçimimiz olacağından (sevdikleri/sevmedikleri, yedikleri/yemedikleri, sevinçleri/hüzünleri, coşkuları, hayal kırıklıkları, tetiklendikleri, hassas noktaları, beklentileri, doğduğu an, bebekliği, çocukluğu, öğrenciliği, ergenliği, gençliği vs yani bedensel ve ruhsal durumuyla ilgili aramızda birçok bilgi/birlikte yaşanmışlık/paylaşım olacağından) onun anneliğinde ona eşlik etmek biraz da olsa tanıdık olabilirdi. (Burada şunun altını çizmek istiyorum: Kız çocuk/erkek çocuk diye cinsiyetçi bir ayrım olarak görmüyorum bunu. Daha ziyade hamilelik, doğum, emzirme, ilk yıllarda güvenli bağlanma dediğimiz şeyler aslında anne-bebek arasında yoğun olarak yaşanan deneyimler olduğundan anne vurgusu yapmış oldum.) Eğer kız evladım olsaydı ve onun ebeveynlik yolculuğuna eşlik ediyor olsaydım, kendi yaşadığım şaşkınlıkları onun da yaşayacağını ve bunun çok doğal olduğunu aklımdan çıkarmamaya çalışırdım sanırım. Hele o ilk günler… Hem en güzel, hem de bir o kadar yeni ve bilinmezliklerle dolu o ilk günler… Bebek nasıl emecek, nasıl uyuyacak, süt gelecek mi, ağlayınca ne yaparım, kucağımda nasıl tutarım… İlk yavrumu kucağıma aldığım, koynumda uyuttuğum o ilk gece geldi şimdi aklıma. Uykusunda güler ya bebekler, hani meleklere güldü derler, öyle bir gülücük atmıştı, tek yanakta parlayan, Bruce Willis gülüşü dediklerimizden. Ah o ne heyecan bendeki, o ne kalp çarpıntısı! Hele bir de o yandan gülüşün içinden miniminnacik bir gamze çıkmasın mı! Eşime: “Ayyy gamzesi var!” dediğimi hatırlıyorum tıpkı bir çocuk gibi heyecanlı. Mis gibi kokusu, pamuk gibi teni, tüm naifliği ve güzelliğiyle kucağımda işte! Bundan öte güzel bir duygu yaşamadım henüz. İşte benim yavrum da, bebeğini kucağına aldığında gönlünce, doya doya tanışsın yavrusuyla, koklaşsın, O’nunla yaşasın o özel ve tarifsiz anlarını isterdim.

 

“Şimdilik” iki erkek annesi olduğumdan durum biraz daha farklı olacaktır. Birbirinin hayatına henüz girmiş insanlar, yeni bir aile, geniş aile, yeni “biz”, onlar! Düşüncesi bile heyecan veriyor. Benim yavrumun, biriciğimin biriciği, sevdiceği, kıymetlisi. Evet, birbirimizi tanımak için zamana ihtiyacımız olurdu. Yanlarında olmama ihtiyaçları varsa yanlarında olurdum, yalnız kalmaya ihtiyaçları varsa çekilirdim usulca. O’nun (yeni kızımın) özünü, geçmişini, içsel duygu durumunu tam olarak göremeyebileceğim ihtimalini de aklımın bir kösesinde bulundurur, kararlarına saygı duyar, onu anlamaya çalışır, yanında olup destek olur, bir şey yapıyorsa mutlaka bir nedeni olacağını aklımdan çıkarmamaya gayret ederdim. Diğer bir deyişle onunla hep empati halinde olmaya özen gösterirdim. Karşımızdaki insana ancak kendi davranışımızla örnek olabiliriz, ilham kaynağı olabiliriz. Ve ancak koşulsuz kabul açabilir tüm kapıları ardına dek, tüm yaralara merhem olur, tüm yalnızlıkları kucaklar, “beni ben olduğum için seviyor”un tılsımlı iyileştiriciliğiyle yeni bir hayat arkadaşı edinirsin. Yaşın kaç olursa olsun, fikrin ne olursa olsun, aklın nerede olursa olsun… Kalbin o an’da, orada bir atınca, işte o zaman her şey ne kadar da kendiliğinden ve kolay olur.

 

Ve torun(lar)a gelecek olursak, yaşamadım tabi, bilmiyorum ama torunun yeri bir başka der yaşayan herkes. Eminim öyledir. Bir bebek gibisi var mı? Mis kokusu, masumiyeti, tombiş yanakları, her ama her şeyiyle bir mucize! Bebeğimin bebeği! Anneannem oğullarımı şöyle sever: “Oyyy yavrumun yavrusunun yavrusu!” Evet, O bebek hepimizin yavrusu. En basta da annesinin yavrusu. O’nun en çok annesine, annesinin de O’na ihtiyacı olacak. Ben sadece yanlarında hazır bulunacağım ve onları koşulsuzca kocaman seveceğim. İşte benim ap’ninelikten anladığım bu. Benim algıladığım ap’annelikten çok da farklı değil sanırım.

 

Selin Akoğlu

Bal peteği Tibet ve bal küpü Can Ural’ın annesi, attachment parenting savunucusu bir kadın, çocuklarının büyüme serüvenine daha yakından tanıklık edebilmek için mesleğine ara vermiş bir kimyager, kendini yeni yeni keşfetmeye başlamış şaşkın bir kaşif, doğanın ve doğal olanın iyileştiriciliğine ve gücüne gönülden inanan bir doğa sever, bu hayat yolunda iyiliğin ve daha çok iyiliğin büyüyebilmesinin gelecek nesillerden, çocuklarımızdan geçtiğine, bunun da yaşadığımız an’ı kaçırmadan yapılabileceğine inanan bir yolcu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir