Kreşe Uyum Sürecine Bağlanma Odaklı Yaklaşım

“Bağlanma” süreci ve kreşler bu sürecin neresinde?

Çeşitli nedenlerle çocukların erken dönemde kreşe verilmesinin tercih edildiği durumlar, ülkemizde ebeveynler için bir meseleye dönüşebiliyor. Çocuklarının kreşe alışma sürecinde ebeveynler kaygılı, takıntılı, “kendi ayrılamayan” ebeveynden tutun, bağlanma bozukluğuna, güvenli bağlanamamaya kadar çeşitli etiketlerin  havada uçuştuğu bir süreç deneyimleyebiliyor.

Bağlanma süreci çok kompleks ve bir çok değişkenden etkilenen bir süreç, bu yazımda kreşlerin yaklaşımının çocuğun yaşına göre nasıl olması gerektiğinin ve “normal” sürecin anlaşılması için sadece önemli noktaları vurgulamaya çalıştım.

 

Yenidoğan, ilk 2 ayda annenin yakınında olmasından rahatlık duyar ve onu yanında tutmaya çalışır. Bu dönemin sonlarına doğru annesinin kokusunu, sesini ayırt etmeye başlarlar; ama anneye bağlanma henüz gerçekleşmemiştir, çevresindeki diğer kişilere de yönelme davranışı gösterir, kişileri tam ayırt edemez. Başka yetişkinlerle yalnız bırakılmaktan rahatsız olmazlar, yabancı kaygısı henüz gelişmemiştir.

Bağlanmanın ilk işaretleri 2- 6 ay arasında ortaya çıkar; bağlanma oluşmaya başlamıştır. Bu dönemde bebek dikkatini daha çok anneye yönlendirmeye başlar, ona gülümser, diğer insanlara göre daha fazla ses çıkarır. Bir yandan yabancılarla da sosyal olarak iletişime geçerek motive olur. Bu dönem boyunca hem temel bakımvereni tarafından hem de yabancı erişkinler tarafından rahatlatılabilir. Bu kadar erken dönemde kreş/bakımevine başlayan bebeklerin “sorun çıkarmaması” henüz seçici bağlanmanın tam oluşmamasından kaynaklanır. Bu dönemdeki bebekleri kabul eden kurumlarda bakımveren başına düşen bebek sayısının düşük olması ve bakımverenin sık değişmemesi önemlidir, seçici bağlanma sürecinin zarar görmemesi için birebir bakımın olabildiğince sağlanması kritiktir.

Bağlanmanın tam olarak gözlendiği dönem 7-24 ay arasıdır. Bu dönemde bebek çevresiyle ilişkilerini anlamlandırmaya başlar. Bağlanma, yakınlık arayışı ile kendini gösterir. Annenin yokluğunda gerginlik, huzursuzluk, varlığında ise rahatlık ve güven duygusu olur, anne; bebek için ‘güvence üssü’ işlevi görür. Yani, eğer bebek anneyle yakınsa kendini güvende hisseder, çevreyi araştırılabilir olarak algılar ve keşif davranışlarını sergiler.

Özellikle 7-9 ay arasında, bebek yabancıların yanında suskunluk ve bakımverenden ayrıldığında huzursuzluk davranışı göstermeye başlamışsa, yani “ayrılık kaygısı”nın ilk belirtileri görülüyorsa bu, seçici bağlanmanın oluştuğunu gösterir. Normal gelişimin bir parçasıdır, sağlıklı bir işarettir.

Ayrılık kaygısının yoğunluğu ve zamanlaması, çocuktan çocuğa değişebilmekle beraber, çoğunda 18 ay civarında zirve yapar, aralarda aniden şiddetlenebilir, 2 yaşından itibaren azalmaya başlar, çocuk 3-4 yaşına gelene kadar sürebilir. Bu süreçte kreşe başlayan çocukların alışma süreci daha zor olacaktır, yeni ortamı güvenli bağlandığı bakımvereni ile keşfetmesi süreci kolaylaştırır. Aşamalı bir uzaklaşmaya imkan sağlanmalı, ebeveynin eşlik edebileceği süre baz alınarak acele ettirilmeye çalışılmamalıdır. “Ağlar ağlar alışır” değil, “Ebeveyniyle alışır, güvenmeyi öğrenir” hedefi konmalıdır. Kaygı 18 ay civarında zirve yapacağı için bu dönemdeki bebeklerin ailelerine destek verirken daha hassas olunmalı, gerekirse uzun dönem yanında eşlik eden bir bakımverenin olmasına müsaade edilmelidir.

3-4 yaş dönemine kadar tekrarlayan ayrılma yaşantıları sonucunda çocuk bakımverenlerinden ayrıldığında da daha sakin kalmayı öğrenir.

Farklı olarak “ayrılık kaygısı bozukluğu”, kişinin gelişim düzeyi ile uyumsuz şekilde, temel bağlanma figüründen ayrılığa karşı gösterdiği, aşırı korku ve kaygı ile kendini gösteren bir psikiyatrik bozukluktur. Tanı ancak, kapsamlı bir değerlendirmeden sonra psikiyatri hekimi tarafından konabilir. Tanı için belirtilerin çocuklarda 4 hafta sürmesi gereklidir; çünkü bu sürenin altında yaşanan zorlukların normal olma ihtimali yüksektir.

 

Çocukların kreş sistemine geçişinin bir çaresizlik olarak yaşanmadığı, ruh sağlığı terimlerinin pervasızca kullanılmadığı, “normal” tepkilerin “bozukluk” olarak etiketlenmediği bir eğitim yılı diliyorum.

İpek Kuşçu Özücer

(Özgeçmiş için lütfen yazının sonuna bakınız)

 

Kreş ve Anaokuluna başlarken bağ odaklı uyum süreci ; mekan, sistem ve öğretmenler ile bağ kurmak

En son ne zaman yeni bir işe başladınız? İlk günlerinizi hatırlar mısınız? Çalıştığınız iş yerinin odaları ve binası ile bağ kurmanız ne kadar sürede gerçekleşti? Mekanda huzursuz olduğunuz, rahat ettiğiniz bölümleri fark etmeniz ne kadar sürdü? Mekanın tuvaletine alışmanız? Peki ya sistem? İş yerinin çalışma sistemi içinde denizdeki bir balık kadar rahat etmeniz ne kadar zaman aldı? İyi ve kötü yanlarını içselleştirip kabul edebilmeniz? Peki iş arkadaşlarınızla bağ kurmanız ne kadar sürdü? Mevcut ilişki ağının içine girip de kendinize yer açmanız? Yanında rahat ettiğiniz insanları tespit edip onlarla bağ kurmanız? Bazıları ile  anlaşamayacağınızı fark edip de mesafeli durmaya karar vermeniz ne kadar sürdü? Yani o iş yerine giderken ve işin ilk saatlerinde bedeninizdeki o huzursuzluk, hafif karın ağrısı, kaç hafta sürdü? Peki bu süreçte stres altında olduğunuzda sizi rahatlatan aktivitelere ne kadar sıklıkla başvurdunuz? Hobinizle ilgilenme sıklığınız , bağlı olduğunuz  insanlarla görüşme sıklığınız, belki de mevcut bağımlılıklarınıza başvurma sıklığınız değişti mi bu süreçte? Evet değişti değil mi? İşe uyum sürecinde yaşadığınız güvensizlik ve bağ kurma döneminin sancıları nedeniyle “güvende” hissettiren aktivitelere daha sık başvurdunuz. Çünkü her uyum süreci belirli bir zorlanma içerir ve insan organizması tekrar güveni tesis edene kadar – ki bu da yeni mekan, sistem ve insanlar ile bağ kurmakla olur – onu rahatlatan aktivitelere doğal olarak daha çok ihtiyaç duyar.

Tüm bunların kreşe uyum süreci ile ne ilgisi var? Bence çok çok ilgisi var. İster okul öncesi eğitim kurumlarında işveren veya çalışan olun, ister ebeveyn olun. Ev sisteminden kreş sistemine veya bir kreşten öbürüne geçmekte olan çocuğun yaşadığını anlayabilmek, kalpten empati verebilmek için bu sorulara cevap vermeniz şart. Evet, yetişkin olarak yaşadığınız deneyimin tüm duygularını alın ve onla çarpın, şimdi çocuğun kreşe uyum sürecinde yaşadığı zorlanmaya biraz olsun empati verebilir hale geldiniz. Şimdi sormak istiyorum size ; bir çocuğun, yanında bağlı olduğu bakımvereni olmadan, yabancı bir ortamda  yabancı  insanlar ile durmak istememesi doğal mıdır değil midir? Çocuğun o binada annesi veya babası olmadan kalmaktan korkması normal midir değil midir? Çocuğun, mekanla, okulun sistemi ile ve okulun içindeki  insanlarla  bağ kurup güven duyabilmesi için, onu güvende hissettirecek bakım vereni ile beraber kademe kademe yavaş bir tempoda kreşe /okula alışmaya hakkı vardır. Ebeveynsiz kaldığı zaman ağlayan ve zorlanan çocuk bağımlı değil normaldir. Çocuğunun zorlanmasını gören ve çocuğunun alışma evresinde mekanın içinde, yakınında olmak isteyen ebeveyn “bağımlı, ayrışamayan, aşırı endişeli” değil, sağlıklı bir tepki veren duyarlı bir ebeveyndir. Lütfen tamamen doğal olan bu süreçlerde ebeveyn çocuk çiftlerini etiketlemeyi bırakalım. Çocukları, ebeveynleri olmadan okul öncesi eğitim kurumlarında yalnız  kalmaya zorlayıp öğrenilmiş çaresizlik yaratmayalım. Çocuğun, ilk haftalar boyunca, kendisi mekan, sistem ve öğretmen ile bağ kurana kadar, ebeveynin yakında olduğunu bilmeye, böylece her güvensiz hissettiğinde tekrar güvende hissedebilmek için ebeveyni tarafından regüle edilmeye ihtiyacı ve hakkı vardır. Ne zaman ki çocuk öğretmen ile bağ kurar ve kreşte mutlu olmaya başlar, o vakit tabi ki ebeveyn artık binada durmayacaktır. Bu ayrılma evresinde de çocuk ayrılığı bir miktar protesto edebilir veya etmez. Bu ikinci durumda çocuk, hiç tanımadığı bir binaya bırakıldığı ilk durumdan farklı olarak güvendiği bir mekanda olduğunu bilmektedir. Mekan, sistem ve kişiler ile bağ kurmuş ancak bu defa ebeveyninden ayrılmaktan dolayı zorlanıyordur, ki bu da o güne kadar ebeveyniyle durmuş çocuk için beklenen bir  tepkidir. Bu noktada ebeveynin kuruma güvenini çocuğa gösterip onu öğretmenlerine emanet edip artık iç huzuru ile okuldan/kreşten çıkması mümkündür. Çünkü çocuğu, o zorlanma anında, artık güvenle  bağlı olduğu öğretmeni de duygusal olarak regüle edebilir. Sarılıp, konuşup, oyuna davet edip ona bu zorlanmasında eşlik edebilir. Bu durumda ilk durumdan farklı olarak çocuk bu tanımadığı mekanda yabancı insanlarla kalmaktan başka çaresi olmadığı için çaresizlik ile kabulleniş durumunu değil  güvenle bağlı olduğu öğretmeni ile beraber onu büyütecek bir ayrılık denemesini yaşamakta ve ev sisteminden kreş sistemine geçiş yapmaktadır. Burada çocuğun kendi hızında büyümesi söz konusudur.

Serap Reyhanioğlu Arıkan

(Özgeçmiş için lütfen aşağıya bakınız.)

 

YAZARLAR

Uzm. Dr. İpek Kuşçu Özücer

 

1990 yılında Ankara’da doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi 1996-2007 tarihleri arasında Ankara Özel Tevfik Fikret Okulları’nda tamamladım. Tıp öğrenimimi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İngilizce Bölümü’nde 2013′te bitirdim. Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda İstanbul Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı’nı kazanarak Ocak 2014’te ihtisas eğitimime başladım, 22 Temmuz 2019’da bitirme sınavımı geçerek Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. mesleki ünvanımı almaya hak kazandım.

Asistanlığım süresinde, 15 Haziran-31 Temmuz 2015 tarihleri arasında UC Davis- MIND Institute ve Erken Psikoz Programı’nda Dr. Murat Pakyürek, Dr. Paula Wadell and Dr.Randi Hagerman’ın klinik pratiklerini ve çalışmalarını ziyaretçi asistan olarak takip ettim. 31 Ekim 2016-27 Ocak 2017 tarihleri arasında da Yale Üniversitesi, Child Study Center’da ziyaretçi asistan olarak çocuk psikiyatrisi kliniğinin tüm alt birimlerinde görev aldım.

Yine asistanlığım süresinde Çocuk ve Ergenlerde Bilişsel  Davranışçı Terapi- Uygulayıcı Eğitimini tamamladım ve tedavi süreçlelerinde sıkça kullandım, Oyun Terapisi Eğitimine devam etmekteyim.

Şu anda Aralık 2017’de ayrıldığım annelik iznindeyim, Ekim ayında gireceğim kura ile İstanbul’daki yeni görev yerim belli olacak ve sonrasında tekrar çalışmaya başlayacağım. Kariyerimde özellikle 0-3 yaş dönemi ve otizm spektrum bozukluklarında yoğunlaşmayı hedefliyorum. Sosyal medya paylaşımlarıma ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

 

Serap Reyhanioğlu Arıkan

Insan, çocuk, kadın, anne, çocuk doktoru, Attachment Parenting International tarafından akredite edilmiş AP Lideri, Empatik Ebeveynlik Türkiye adındaki gönüllü ebeveyn destek çemberlerinin kolaylaştırıcısı, Attachment Parenting Türkiye Facebook grubu yöneticisi, çiçeği burnunda Aile Danışmanı, öğrenmeye aşık biri. Tutkusu ebeveyn beyni ile bebek beyninin etkileşimi, duygusal regülasyon, pozitif disiplin ve şiddetsiz iletişim… Bir de 4 yaşında bir çocukla ve eşiyle şiddetsiz iletişim ve duygusal regülasyon, kazanılmış güvenli bağlanma konusunda tecrübe kazanmaya devam ediyor. Bazen Instagrama da (buradan ulaşabilirsiniz)  yazıyor. Hepsi bu…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir