Pozitif Doğum Hikayeleri-2 (Simge Konu Ünsal)

Çocukluğumdan beri kendi travmatik doğum hikâyemi dinler dururum: Annemin suyunun nasıl geldiğini, anne karnında (ve annemde hiç sancı yokken) su olmadan nasıl iki üç gün yaşayıp sonunda zar zor doğduğumu. Haliyle doğumu hep sancılı, ağrılı, berbat bir süreç olarak algılamıştım. Zaten travmatik bir doğum söz konusu olmasa bile siz de çevrenizden bunları duymadınız mı?

Planlı bir hamilelikti benimkisi ve daha hamileliğimden bile önce konusu geçtiğinde “ben normal doğum yapacağım,” derdim. Bu bilince 5 yıl önce yoga ve nefesle tanışmam vesile oldu diye düşünüyorum, çünkü yoga sayesinde bedenimi – yapabilecekleri ve sınırlarıyla – tekrar tanıdım. Ailede çocukluğumdan beri nazlı, canı tatlı biri olarak bilindiğimden ağzımdan ne zaman “normal doğum” lafı çıksa ailem bile bana dudak büktü baştan. Olsun, doğum kanıtlamak için yapılacak bir eylem değildi zaten.

Hamileliğimi doğal doğumu destekleyen bir doktor takip etti en başından beri. Elektriğimiz çok tuttu ve beni çok rahatlatan bir doktordu. “Zaten herhangi bir sorun veya risk yoksa neden normal doğurmayasın ki?” diyen biridir. 38. haftanın başında ilk fiziksel muayene ile 3-4 cm açıklığın olduğu anlaşıldı. Ama düzensiz sancılar dışında başka herhangi bir belirti yoktu. Doktorum bunun üzerine “Simge bu kadar açıklığa Deniz haftasonuna kalmaz” demesin mi? O anı hiç unutmuyorum çünkü tam da o anda doğum kavramın benim için artık somut, elle tutulur bir şey haline gelmişti. Çok heyecanlandım, elim ayağım birbirine dolaştı. Cuma gününe kadar sık sık muayenehaneye gidip nst cihazına bağlanıyordum ama aktif sancı yoktu. Öncesinde bir ebeyle doğuma girme kararı almıştım, hayatımda aldığım en doğru kararlardan olduğunu söyleyebilirim. Bu fikri doktoruma danıştığımda o da aynı şekilde çok doğru bir karar olduğunu söyleyip bana çalıştığı birkaç ebenin adını verdi. Aralarından bir tanesine gitti elim – bir türlü hisle hareket etme diyelim – ve canım ebem olmasaydı kasılmalardan doğuma kadarki süreç bu kadar harika ve rahat geçer miydi? Emin değilim. Eşimle ikimize doğum eğitimi verdi. Eşim doğuma girme konusunda çekinceleri vardı ve bir erkek olarak doğumun kendisine çok yabancıydı. Bu eğitim benden daha çok ona fayda sağladı. Eğitimin sonunda doğuma girebileceğini (kesin bir şekilde olmasa da) söylemişti. Yararlandığım kitaplar da olmuştu doğum öncesinde, özellikle de Ina May’in kitabını okuyordum doğuma yaklaştıkça. Çok faydasını gördüğüm bu kitabın son kısımlarını da doğuma yakın zamana bırakmıştım, kitap doğumun olacağı (ve benim bunu bilmediğim) sabah başucumda duruyordu.

Cuma günü sabahtan yine doktora gittik eşimle. Açıklık artmıştı ama sancı yoktu, “salıya görüşürüz,” diye uğurladı bizi. Muayenehaneden çıkıp anneme yemeğe gittik ama bu sefer bir tuhaflık vardı: Sanki sancılar sıklaşmış ve bir düzene girmişti. Bir de nişanın geldiğini görünce ihtiyatlı davranarak hemen evimize döndük. Hemen doktora ve ebeye haber verdik. Artık sancılar sıklaşmıştı ve âdet sancısından biraz daha güçlü bir ağrı da eşlik ediyordu kasılmalara. Pilates topunun üzerinde hopluyordum, eşimle komik şekillerde dans ediyorduk. “Doğum sancısı dedikleri şey böyleyse oho çok kolaymış,” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Hastaneye gitmeye karar verdik, zaten son dakikaya kadar evde olmayı planlamıştık. Hastaneye yaklaştıkça işin seyri değişti sancı ve ağrı yoğunlaştı. Arabada arka koltukta sessiz bir halde oturuyordum (çünkü zaten ön koltukta belki hastanede ihtiyaç olur diye yanımıza aldığımız pilates topu oturuyordu). Hastaneye girdiğimiz anda suyun geldiğini hissettim. Eşim yatış işlemlerini hallederken “siz boşuna beklemeyin, hemen kadın doğum katına çıkın,” dedi görevli. Ben de asansörün gelmesini bekliyorum, o da bir türlü gelmiyor. Sanırım biraz yerimde duramıyordum ki bir görevli anladı durumda bir farklılık olduğunu. “Benim suyum geldi de asansör bekliyorum,” dedim sakin sakin. Kadının eli ayağına dolaştı, hemen bana bir tekerlekli sandalye buldular (ben hâlâ gerek yok iyiyim diyorum).

Odaya çıktık. Hemşire ve ekibi sadece bilgiler aldılar benden, bizi rahatsız etmemek adına pek girip çıkmadılar. Yatmak istemedim, damar yolu açıldı. “Ama kolumdan bir şey sarkmasın,” dedim. O sırada peşi sıra ebe ve doktor geldi. Açıklık kontrol edildi, sonrasında odada eşim, ben ve ebe kaldık. Sancılar çok yoğunlaşmıştı, arada sadece yarım dakikalık bir dinlenme payı kalıyordu bana. Ebem eşimi yönlendiriyordu. Ben gözlerim kapalı ya yürüyor ya da artık inliyordum sonlara doğru. Ara ara açıklık kontrol ediliyordu, 6 dediklerini ve moralimin bozulduğunu hatırlıyorum. Ağlamıştım, “Daha 4 cm var, çok var. Nasıl yapacağım?” diye sızlandım. Doktorum ve ebem hemen beni sakinleştirdi, çok yol kat ettiğimizi söyledi. Bir ara her kadın gibi ben de “Yok, yapamayacağım. Çok acıyor, ben bunu yapamayacağım,” diye bağırdım. Bunun yaşanabileceğini zaten doğum öncesi eğitiminden hatırlıyordum. Bu tip durumlarda ebenin bulunması çok iyi, beni hemen sakinleştirdi ve rahatlattı. Kısa bir süre sonra tam açıklık denildiğini duydum, artık doğumhaneye gidebilirdik. Bir kat yukarıdaki doğumhaneye yürüyerek çıktım. (evden terliklerimi getirmiştim, ebe belki hastanede ihtiyaç olabilir diyerek çantaya koymamızı söylemişti. Açık yeşil ev terliklerim ve tatilde çok severek aldığım elbisemle girdim doğuma. İkisini de ne zaman giysem hep gülümserim.) Garip bir sakinlik vardı üzerimde. Eşim hep yanımdaydı, bana çok destek oldu doğumda (ki doğuma girmekten çekiniyordu öncesinde). Artık her şey hazırdı. “Simge, aynı senin gibi saçları var. Artık görünüyor, çok az kaldı,” dediler. Ikınma evresinde gözlerim hep kapalıydı. Her ses uzaktan geliyordu sanki, ben farklı bir trans halinde gibiydim. Ikınma süresi bana çok uzun geldi nedense, birkaç ıkınmayla çıkacağını söylemişlerdi oysaki. Ama sonra birden balık gibi kaygan bir şey koydular karnıma, o sırada gözümü açtım. Işıklar loştu, Deniz’in gözleri açıktı doğduğunda. O an içimden “demek bu kadar zamanı benimle geçiren sensin. Sen Deniz’sin. Demek sen artık hayatımız boyunca bizimle birlikte olacak Deniz’imsin,” diye geçirdiğimi hatırlıyorum. O da bu cümlelerimi duymuş gibi önce bana baktı, sonra babasına. O minik elini, parmaklarını elledim. O anda eşim de ben de ağlıyorduk. Deniz de bir süre sakin kaldı, sonrasında ağlamaya başladı. Aslında niyetim orada emzirmekti, bunu ebeyle de konuşmuştuk. Ancak hastanedeki ekip bebeği almalarını gerektiğini, kontrollerin yapılacağını söyleyerek almış. Hatta ebemiz biraz daha kalabileceğini, orada emzirebileceğimi söylemiş ama demek ki onu dinlememişler. Bu kısmı sonradan eşimden dinledim, hatırlamıyorum çünkü. Çok az yırtık ve dikişle çok hızlı geçen (2,5 saat aktif sancı) bir doğumdu. Odaya indiğimizde ebeme “Özlem, biliyor musun ben kan görünce bayılırım,” dedim. O da neredeyse o anda düşüp bayılacaktı. Bana inanmayan gözlerle baktı. Benim kadar canı tatlı biri bile ilaçsız, az dikişli bir doğum yapabiliyorsa birçok kadın yapabilir. Kadın vücudu binlerce yıldır doğuruyor, vücutlarımız ne yapacağını biliyor önemli olan ona eşlik etmek.

Simge Konu Ünsal

Çevirmen, edebiyat seven, yazmadan duramayan, müziksiz bir günü geçmeyen; diller, sözcükler ve etimoloji gibi tuhaf merakları olan, deniz ve doğa sever bir anne.

2005 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden mezun oldu. Dokuz yıl boyunca çevirmen olarak kamuda, özel sektörde ve (kısa bir süre) araştırma görevlisi olarak üniversitede görev aldı. Tam zamanlı olarak çalıştığı yıllar sonrasında kitaplara dönmeye karar verdi. Üç yıldan bu yana ağırlıklı olarak kitaplarla haşır neşir. Oğlunun doğumundan sonra ise çocuk kitapları çevirisi hayatında daha fazla yer edindi. Bir anne olarak yolunu ararken attachment parenting ile tanıştı, iyi ki tanışmış. Şiddetsiz iletişimin, empatinin ve şefkatin bu dünyayı daha yaşanabilir kılacağına gönülden inanıyor. Eşi ve 2 yaşındaki oğlu Deniz ile İstanbul’da yaşıyor. 
(görsel; prenatalbliss.wordpress.com)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir