Gözde Dündar’ın Pozitif Doğum Hikayesi

Doğum  benim için her zaman çok ama çok acayip bir olaydı, benim bir gün bir doğum yapabileceğim fikri de nedense çok yabancı gelirdi hep. Sanırım bir şekilde kendime ‘anne’ sıfatını uygun görmezdim, taa ki hamile kaldığımı öğrenene kadar. Bu yüzden gebelik testine bakarak iki saat durmadan haykırarak ağlamıştım “ben anne olamam” diye. Çok severek senelerdir tükettiğim sigaraya elveda dedim, yediğime içtiğime de dikkat etmem gerekiyordu artık, öyle geçiştirme öğünlerle idare edemezdim, kendimce yapmam gerekenlerle dolu bir yola girmiştim bile.

Kontrollerde her şey yolunda görünüyordu, sadece ben normal hamilelere nazaran biraz daha hassas bir anne adayıydım. Derken bu alıştırma dalgaları başladı fakat biraz erken başlamışlardı, biraz fazla yürüsem, yemek hazırlarken azıcık uzun süre ayakta kalsam ağrılar ve huzursuzluklar başlıyordu. Bunun üzerine düzenli tansiyon takibi yapıldı ve preeklampsi ihtimali olduğunu ve dikkat etmem gerektiğini hatırlattı doktorumuz. Zaten hareket edemiyordum, iyice yatağa yapıştım böylece, habire yana dönük yatmaktan kalçamın sağında solunda kızarıklıklar olmaya başlamıştı. 32. haftaya kadar bu şekilde idare ettik ve derken normalden daha şiddetli ağrılar hissetmeye başladım. Bu arada eşim ile doğum eğitimine girip kendimizce duruma hazırlanmıştık (ne kadar hazırlanabiliriz ki?) Kontrollerde hiç bir açılma görünmüyordu fakat ben olduğum yerde kıvranıyordum. O haftayı sık sık kontrollerle atlattık ve bu şekilde 35. haftaya kadar geldik. Bu sırada bizim miniğin kilo alımı hızlanması gerekirken oldukça yavaşlamıştı. Benim de tansiyonum 160 mm-Hg seviyelerini görmeye başlamıştı. Çok zor bir dönemdi benim için, gerçekten bu ne zaman sonlanacak diye düşündüğümü çok net hatırlıyorum. Oğlum 35 ile 37 hafta arası hiç kilo almadı ve bu da bizim için bir kırmızı alarmdı. Ultrasonda oldukça hareketli ve keyfi yerinde görünüyordu fakat doktorumuz risk almak istemedi ve iki gün sonra suni sancı ile doğuma alacağını söyledi. Hamileliğim boyunca okuduklarımdan sonra suni sancı beni endişelendiriyordu doğrusunu söylemek gerekirse, her şeyin doğal sürecinde ilerlemesini istiyordum. Bu yüzden bu haberi aldığım günün akşamında evde yatağa oturdum, çok sevdiğim ve beni sakinleştiren bir müzik açtım, uzun ve ferah nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. İçimden oğluma seslendim, beni duyduğuna kesinlikle emindim. Canım oğlum sanırım artık hazırsın dedim, eğer hazır hissediyorsan gelebilirsin, biz babanla sana bakacağız, seni çok seveceğiz ve hep yanında olacağız dedim. Hadi gel artık dışarıda kucaklaşalım dedim. Bu meditatif çalışmayı aşağı yukarı saat 21:00 civarı yapmıştı. Biraz yemek ve biraz dinlenmenin ardından saat 23:00  gibi normalden biraz daha kuvvetli bir dalga geldi, bu dalga gerçekten farklıydı. 15 dakika sonra bir tane daha geldi, ‘Hmm biraz değişik hissetmeye başlıyorum ben’ dedim, doktorumuz o geceyi hastanede gözetim altında geçirmemizi istedi. Eşimle hazırlandık, hastaneye gittik, biraz azaldı dalgalar, sohbet ettik, atıştırdık, bir şeyler izledik… Derken saat 01:00 civarı çok sıkı bir dalga geldi, hemşire hanım kontrolleri yaptı ve ta daaa 1cm açılmıştım! Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam bunu duyduğumda, işte başlamıştı macera.

 

Sabaha kadar git gelli, sıfır uykulu geçti. Saat 09:00’da doktorum kontrole geldi, açılma devam ediyordu. Bu sırada doulam da geldi, işte şimdi parti başlamıştı. Doulam dalgalar sırasında kendimi çok sıktığım ile ilgili yönlendirmeler yaparken ben kendimi tutamayıp bağırmaya başladım, “hah! tamam işte süper’’ dedi, ‘’böyle devam et, sesini kullan ve dalgayı hisset” bu tavsiye o kadar işime yaradı ki son dakikaya kadar “oooouuuuu” sesleri ile rahatlatabildim kendimi. Dayanamayacağımı düşündüğüm bir 6 cm açılma dönemi vardı, bu sırada da duşa girdim ve sıcak suyla rahatladım, su meğerse ne kadar hafifletiyormuş dalgaları. Derken doktorum tamam dedi, seni doğumhaneye alalım, aşağı doğumhaneye indik, beklerken plesentayı patlattılar ve işte o dakikada işler değişti. O zaman kadar bir şekilde durumu yönetebiliyordum fakat artık başka bir kademedeydim.

Bir çizgi film vardı “avatar” diye, onda bütün elementleri yöneten avatar tam güç kullanmaya başladığında gözlerinden ve vücudundan çok parlak ışıklar saçıyordu, işte ben de tam güç kademesine geçmiştim artık. Buradan 8 santime kadar yine şiddetli dalgalarla selamlaşıp durduk fakat o kadar yorulmuştum ki, bir mola vermem gerekiyor dedim ve garip bir şekilde dalgalar durdu, ben de 1 saat kadar uyudum. Nasıl oldu bu hala ben de bilmiyorum ama doktorum mümkün olduğunca dinlenmemi istiyordu ve oğlumun keyfi yerindeydi. Sanırım oğlumla ritmimizi bulmaya başlamıştık bile. Ufak molanın ardından rahim kasılmaları tekrar başladı ve adeta oğlumun bacaklarımın arasından aşağı doğru kayıyordu. Doktorum bana ‘it’ diyordu ama ben itmeme gerek olmadığını hissediyordum; çünkü artık vücudumdaki bütün ağırlık ve kuvvet pelvis kemiklerimdeydi. Doktorum elimi aldı ve “bak dokun oğlunun saçları bunlar” diyerek oğlumun kafasına dokundurdu. Oğluma ilk defa dokunmanın mutluluğunu ve heyecanını anlatamam, sanki iki farklı gezegenden gelen canlıların ilk selamlaşması gibi. Doktorum tabii ki işini çok iyi biliyordu, oğluma dokunduktan sonra öyle bir kuvvet ve kudret geldi ki bana tarifi çok zor. Sadece gözüm kapalı, karanlık içinde havai fişek patlamasına benzer biçimler gördüğümü hatırlıyorum oğlum çıkarken, hiç zorlanmadan, kendi kendine, yumuşacık, pespembe, küçücük oğlum kucağıma kondu. Her şey durdu, bütün sesler yok oldu, o sırada başka neler oldu hatırlayamıyorum, ağır çekimde oğlumu sarıp sarmaladıklarını hatırlıyorum, sanırım eşim biraz ağladı, odadan çıktık, yatağımıza gittik. Şaşkın şaşkın bakıp durdum, ‘nasıl bir aşkmış yahu bu’ diye düşünerek.

 

Benim hayatımı değiştiren bir tecrübe oldu. Doğum ile ilgili aklımda olmasını arzu ettiklerim vardı ve büyük ölçüde bu yönde gelişti durum. Etrafımda bana ve içgüdülerime kulak veren insanlar olduğu için çok şanslıydım tabii ki. Dilerim her kadın, yavrusunu kucağına sağlıkla ve arzu ettiği şekilde alır.

 

Gözde Dündar

 

Bütün hayatı boyunca kendini izlediği çizgi filmlerdeki kahramanlar zanneden, bu yüzden de meslek olarak çizerliği seçmiş, hayvanları, böcekleri ve dinlemeyi çok seven bir anneyim.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir