Pozitif Doğum Hikayeleri-3 ( Yasemin Reyhanioğlu)
Dünyanın en güzel en mucizevi en olağanüstü ve tarifi mümkün olmayan eylemi…Doğum…
Size Asrın’ımın aramıza katılma serüveninden bahsetmek istiyorum.
O geceyi hatırlıyorum. Her zamankinden farklıydı birlikteliğimiz. Yaşadığım heyecanın bir tohum olarak rahmime düşeceğini bilmiyordum elbette. İçimde bir şeyler olduğunu hissettiğimde karmakarışık duygular beni allak bullak etti. Derste baş dönmelerim, sürekli uyuma isteği ve halsizlik eşlik edince önce kendimi hazırladım. Birtakım alışkanlıklarıma bir süreliğine de olsa veda ettim. Durumu eşimle paylaşınca işin ciddiyetini fark edip daha da panik oldum. Şimdi ne olacaktı! Ne yapmalıydım! Birden kendimi hiç hazır hissetmediğimi farkettim; işin içinden çıkamayacağımdan korktum. Henüz korkularımla yüzleşecek noktada değilken kendimi sürecin akışına bıraktım.
Geçmişimden geldiğine inandığım yeme bozukluğu, duruş bozukluğu ve nefes problemlerimi tek tek masaya yatırdım. Her şeyi kontrollü yapmaktı amacım. Böylece bebeğim henüz karnımdayken bile kendi hayatımda benim kontrolüm dışında oluşan yanlışlara maruz kalmayacaktı. Bedenimi esnetmem gerekiyordu. Böylece bebeğim karnımda rahat hareket edebilecekti. İlk adımı attıktan sonra gerisinin çorap söküğü gibi geleceğini hiç düşünmemiştim. Etkisini hala hissettiğim bir hamile yoga grubuna katıldım. Ebe-hemşiremiz aynı zamanda doğum koçluğu yapıyordu aslında duygu karmaşası içinde git-geller yaşayan annelere. Vücudumu esnetmek amacıyla katıldığım bu grup önce kendimi yalnız olmadığıma inandırdı. Içimdeki fırtınanın her anne tarafından yaşandığını görmek bana biraz daha umut olmuştu. Korkularımı kaygılarımı paylaştıkça bunların aslında ne kadar kabul edilmeye ihtiyaç duyduğumu fark etmeye başladım gün geçtikçe. Yoga matında nefese odaklanmayı öğrendim ve belki de yaşamımda ilk defa sadece ama sadece kendimi dinledim. İçimdeki yavrumun bana anlatmaya çalıştıklarını duymaya odaklandım. Sanırım ilk o zaman düştü zihnime farkındalık, her ne kadar uygulayamasam da bir şeyler değişmeye başlamıştı artık hayatımda. Nasıl değişmesindi ki varlığımın sebebi bana kendini hissettiriyordu artık minik darbeleriyle…
Bu süreçte hayatımın sıradan rutinini bebeğimi de hissederek yaşadım. Yogada öğrendiğim nefes egzersizlerini okulda ders aralarında akşam üzeri yürüyüşlerimde yaparken buluyordum kendimi çoğu kez. Düzenli olarak gittiğim yüzme seanslarında nefesimi daha rahat kontrol edebilmeye başlamıştım artık. Bedenimi izledikçe yoktan nasıl var olduğumuzun, bir bedenin aslında izin verilirse, -gerçekten izlenirse yani -nasıl her şeyi kusursuz bir şekilde gerçekleştirdiğinin farkına vardım. Ay ay büyüyen bebeğim hareketlerinde hızlandıkça, gelişiminin yerinde olduğunu söyleyen doktorum da kendimi huzurlu ve kasvetsiz ortamlarda bulunmanın bebeğimin doğumunu kolaylaştıracağını ifade ediyordu sürekli. Artık bebeğim içerideki gelişimini tamamlamak üzere iken biz de son hazırlıklarımızı tamamlamaya çalışıyorduk.
Son kontrolümde doktorum doğum öncesi muayenesi yapacağını söyleyince panikledim. Henüz erken olduğunu düşünüyordum çünkü 37.haftanın başındaydım. Doğumu 40.haftada yapmayı planlıyordum. Sanki doğuma benim karar vermem mümkünmüş gibi! Muayene sonrası kasılmalarım olduğunu ancak ağrı hissetmediğimi fark ettik o gün. Doktorum bebeğimin yola çıkmaya hazır olduğunu 2 güne kadar kucağıma alabileceğimi söyleyince çok heyecanlandım. Kafamdaki bütün sorular uçup gitmişti. Bebeğim gelmeye hazırdı artık. Aramıza katılamaya karar vermişti bir kere ve yola çıkmıştı. İçimdeki heyecan doğumunun nasıl gerçekleşeceği ile mi ilgiliydi yoksa bebeğimle tanışacak olmanın heyecanı mıydı bilemiyorum. Bütün duygularım birbirine karışmıştı. Doktorumun dediği gibi 2 gün sonra bebeğim hamileliğim boyunca her sabah 5.30 da uyandırdığı gibi uyandırdı beni o sabah.
Ve Asrın bebeğin yolculuk hazırlığı tamamlanmış yolunu bulmaya çalışıyordu artık. İşte o sabah her zaman olduğu gibi balkonda sabah serinliğinde kahvemi içtikten sonra tuvalette hafiften sularımın kesik kesik geldiğini hissettim. Nasıl hissedeceğim konusunda tereddütlüydüm ama diyebilirim ki çişten farkı “kontrol edemiyor olmamız”. Suyun gelmesinden itibaren acilen hastaneye gitmek zorunda olmadığımı bildiğimden önce keyifli bir duş aldım. Böylece etrafımdakileri paniğe sokmadan kendimi sakin bir doğuma hazırlamaya koyuldum. Eşimin önceden hazırladığı mumları da kullanarak duşta masaj yoluyla kaslarımın ve ruhumun biraz daha gevşemesini sağladım.
Akan suyun altında gerginliğimi de akıtıyordum adeta. Bu arada suyum birkaç defa 2-3dakika arayla bir miktar kontrolsüzce aktı ve kesildi. Vücudumu yağlayıp saçlarımı taradıktan sonra eşimi uyandırdım ve o güzel serüvene başladık. Sanki doğuma değil de sevdiğimle bir yolculuğa çıkıyorduk. Sonradan, aslında bunun nasıl huzurlu ve sonsuz mutluluk getiren bitmeyecek bir yolculuk olduğunu anlayacaktık yavrumuzun her anını seyre dalarken. Hastaneye yatışımız 08.00’i bulmuştu. Hastanede ilk kasılmalar adım adım ilerlerken gebelik öncesi yaşadığım regl sancılarını andım bolca çünkü gerçekten çok benziyordu. Hatta regl dönemini şiddetli geçiren için daha tanıdık olacaktır bu durum. Dalgalanmalar beni içine aldıkça kendimi beni bebeğime yaklaştıran akıntıya teslim ettim. Her dalga vücudumu biraz daha sarsarak bedenimi esir alıyordu adeta. Dalgaların izin verdiği ölçüde her molada eşimin koçluğu sayesinde dans ederek bedenimin kasılmaları daha yumuşak karşılamasını sağladık. Ara ara plates topu üzerinde egzersiz yaparak ikinci bir dalganın, beni bebeğime kavuşturması için gereken kasılmanın beni akıntıya sürüklemesine izin verdim. Akıntıya kendimi bırakmam beni hissizleştiriyordu kimi zaman. Sanki akıntısı çok olan bir nehirdeydim ve akıntı beni her dalgada başka bir kenara savuruyordu. Kasılmalarım sıklaştıkça nefes egzersizleri ile dikkatimi nefesime verdim. Nefesime odaklanarak gevşedikçe içimdeki gücün açığa çıkmasını sağladım. Bendeki kasılma hissi sürekli bir gaz çıkarma ihtiyacı gibiydi tabii ki çok daha şiddetli olanından. An an dizlerimin bağı çözülür gibi oluyordu ki o anlar bana bebeğimin en yakın olduğu en çıkmaya hazırım dediği anlarmış meğer. Çünkü böyle anlarım arttıkça açılmam ve silinme gittikçe hızlandı. Doğum hastaneye yattığımda tahmini 8 saati bulur denmişken bu süre her dakika daha da azaldı. Kasılma sıklığını takip edemez olduktan sonra benim için en keyifli bölüm olan doğum odası süreci başladı. Kasılmalarım sıklaşmasına rağmen içeriden gelen yoğun lavanta kokusu ve rahatlatıcı müziklerin ezgisi beni adeta doğuma hazırlar gibiydi.
Bebeğimi en huzurlu şekilde karşılamak istiyordum. Doğum sürecinin hızlandığını belirten doktorum artık fotoğrafçıyı da bekleyemeyeceğimizi ifade etti. Bir yandan kız kardeşim makyajımı yaparken bir yandan doktorum ekibine gebeliğim boyunca yaptıklarımı anlatarak benim daha da keyiflenmemi sağladı. Makyaj olayı son anda gelişti çünkü benim aklımda ıkınmanın hep en zor olduğu kalmıştı dolayısı ile terli gergin olacağımı düşünmüştüm; oysa tüm bunların aksine doktorumun da yönlendirmesiyle makyajımın gramının bile bozulmayacağını biz konuşurken Asrın’ın yolda hızla ilerlediğini söyleyip durdu. Doktorum ekibine yoga, plates egzersizi, perine masajı, yüzme, yürüyüş sayesinde bu kadar kolay bir doğum olduğunu anlatırken ben 4. ıkınmada meleğimin içimden adeta kayarak bana doğru geldiğini hissettim. Saat artık 11.15 olmuştu. Yani toplam 3 saat 15 dakikalık bir yolculuğun sonunda meleğim kucağımdaydı. İşte o an…. O an’ı elimde olsa ölümsüzleştirmek, o hissi ebediyete taşımak isterdim. Bu hissi nasıl anlatabilirim bilmiyorum -sanki bulutların üzerindesiniz ve bulutların teninizde dans ederek kayması gibi… Ya da uçağın havalanırken içinizde yarattığı adrenalin hissi gibi… Hayatımın anlamı, varlığımın sebebini o anda keşfettim. Bunca yaşadığım şey aslında beni Asrın’a hazırlamış meğer. Yaşamımın bir anlamı varmış…Asrın… Hayata tutunma sebebim… Hayatta olmamızın mutlak bir sebebi olduğunu anladım.
Yasemin Reyhanioğlu
Asrın ile tanışana kadar varlığı ile yokluğu bir olarak bilindiğine inanan bebekliği ve çocukluğuna dair tek bir anısı olmayan, hafızasının hayatta kalabilmek için geçmişin izlerinden kurtulabilmek adına hiçbirşey hatırlayamayan …Varlığı farkedilmeyen, yokluğu hissedilmeyen…
Geçmişle gelecek arasından sıyrılıp ‘şimdi’yi yaşamaya çalışan…
Hayatta olmasının amacını, varlığının sebebini ararken bebeği ile yeniden yeni bir hayata doğan ve O’nunla yeniden büyüyebileceğine inanan kişi…