Attachment Parenting Türkiye Röportaj – Aslıhan Onaran

Attachment Parenting Türkiye: Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Aslıhan Onaran: Ben, Aslıhan Tokgöz Onaran.  API Türkiye Platformu adlı ebeveyn destek grubunun kurucusuyum. Her ay ücretsiz olarak API ebeveyn atölyeleri-çemberler sunuyorum. Oldukça multidisipliner bir eğitim ve akademisyenlik geçmişim var.  Birkaç kategori belirtmem gerekirse, İletişim/Çift Dilli Eğitim ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Uzmanıyım. Aynı zamanda Attachment Parenting, Mindfulness ve göçmen adaptasyonu konularında da eğitim desteği sunuyorum.  ABD’deki Brown Üniversitesi’nde doktora tezimde, bir feminist etnografik olarak Türkiye’deki şehirli, kırsal ve üniversiteli kadınların farklı iletişim ürünleri ile etkileşimi sonunda deneyimledikleri direnişi ve hem kendilerinde hem de çocuklarını yetiştirme şekillerindeki değişimi incelemiştim.  Yapıbozumcu kuramdan çok ilham aldım ve bu bakış akademik çalışmalarımda da ebeveynliğimde de büyük bir itici güç oldu.

Diğer deyişle, şablon-dışı düşünmeyi ve (bilime dayanarak) sorgulamayı, yargılamadan iletişimi çok önemsiyorum.

Ebeveynlik yolculuğum ise aktivizmimin yönünü evirdi. İki çocuk annesiyim, Berk (11) ve Can (6). Oğullarımdan ilki, eşim ve benim Amerika’daki doktoralarımızın son evresinde ailemize katıldı ve bana tam anlamıyla bir aydınlatma yaşattı diyebilirim :). Üniversitede, konferanslarda kapalı kapılar ardından cinsiyet eşitliği konuşmak başka, bir (sonra iki) erkek çocuğa rehberlik etmek ise bambaşka bir dönüşüme önayak oldu benim için.  5 yıl sonra, Can’a hamileyken, Yoga-Meditasyon eğitmenliği sertifikamı aldım. Doğum sürecinde biraz yoga ve hypnobirthing, en çok da dans ederek doğal bir doğum ile (sevgili doulam, ebem ve eşimin desteği ile) yaşamımıza katılan Can’ımız, bizi an’a davet etmeye devam ediyor…

Eşim ve ben, çocuklarımızın büyük aileye yakın yetişmeleri için, 2014 sonbaharında Türkiye’ye geri göç ettik… Yurt dışında 15 yıl akademisyenlik ve sivil toplum liderliği deneyimimin (toplamda 18 yıl akademisyenliğin) ardından, Türkiye’ye gelir gelmez tüm bildiklerimi, özellikle şiddetsizlik yolunda, en duru şekilde AP bağlamında sunabileceğime karar verdim ve Attachment Parenting International Türkiye Lideri uluslararası akreditasyonumu aldım.  Halka açık, kar amacı gütmeyen çemberler, eğitimler sunmaya böyle başladım.

En temelde, şiddetsizlik ve toplumsal cinsiyet eşitliği aktivisti ve kıdemli bir öğrenci olarak tanımlayabilirim kendimi. Öğrenmekten / okumaktan inanılmaz keyif alıyorum. Doktora çalışmalarım dahil, yaşamımın tam 34 yılı aktif öğrenci olarak geçti.

Boğaziçi Üniversitesi’nden tam 21 yıl önce mezun olsam da halen bir Boğaziçi aşığıyım. Eşimle de Boğaziçi’nde tanışmıştık. Bir de çok kişinin bilmediği bazı detayları ilk defa sizlerle paylaşayım, uzun yıllardır vejetaryenim…Yogaya ilk kez annem sayesinde 10 yaşında başlamıştım. Öğrenciyken üniversite radyomuzda günlük haberleri hazırlar ve sunardım. Bir de yine Radyo Boğaziçi’nde edebiyat ve rock üzerine iki programım vardı. Queen ve Scorpions çok severim halen. Bunlar hep kasetli dönemde tabi:)  Yıllar sonra, doktora tezimin bir bölümünde Türkiye’deki kadın hard rock ve alternatif rock müzisyenlerini ve üniversiteli hayranlarını incelemiştim. Bunun için, Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Nil Karaibrahimgil ile söyleşilerim olmuştu. Kendi hikayemi anlamlandırma çabam, çalışmalarıma ve hayat meşgaleme hep yansıdı sanırım.

Brown’dan sonra, Harvard dahil pek çok kurumdan almış olduğum dersler, verdiğim konferanslar ve Pearson’dan ‘Eğitmen Eğitmeni’ (Master trainer) sertifikam bulunmakta. Bu sıralar ise, attachment parenting’i ve şiddetsiz, mindful iletişimi biraz daha erişilebilir kılmak adına, önemli kitapların çevirilerinde içerik danışmanlığı ve ana akım sempozyumlarda seminerlere ağırlık verdim.  Niyetim, sadece İstanbul’da değil tüm Türkiye’de birebir ve online etkinlikler ile bu farkındalığa bir nebze katkı olmak.

APT: Attachment Parenting yaklaşımı ile ne zaman, nasıl karşılaştınız? Hangi kaynaklardan bilgi ediniyorsunuz? Attachment Parenting yaklaşımını “siz” nasıl tanımlarsınız?

A.O.: İlk oğluma hamile olduğum 2006 yılından itibaren, bu yaklaşımın bir ismi olduğunu dahi bilmeden, eşimle beraber sezgisel olarak benzer bir deneyime meylettik. Doğuma hazırlık, doula desteği, doğum anında eşimin bebeği karşılaması (doktor gözetiminde elbette), doğumun hemen ardından ten teması ve emzirme, göbek bağının geç kesilmesi, aynı odada beraber (güvenli uyku kurallarına dikkat ederek) uyumak, bebeğimiz kendisine ait bir oda isteyene kadar aynı odayı paylaşmak, gece boyu ebeveynlik, saate bakmadan emzirmek/emzirmede sorun yaşadığımda emzirme desteği almak, bebeğimi eşimle dönüşümlü olarak sling veya ergonomik bir taşıyıcıda taşımak/babywearing, bebeğimizin sinyallerini okumaya çalışmak, şiddetsiz iletişimin en erken halkası olarak gördüğüm bebek işaret dilini kullanmak… tüm bunlar eşim ve benim içimize sinen ve ailemiz özelinde kendiliğinden beliren adımlarımızdı. Elbette bunlar, bizim yaşam stilimize uygun, bizler için uygun olan adımlardı. (Bu röportajı okuyan anne-babalara yanlış bir mesaj vermemek adına netleştirmek isterim, bu uygulamalar veya Attachment Parenting ilkelerinin herkes tarafından uygulanması mecburi değil, gerçekçi de değil. Önemli olan, bağa odaklanma niyeti ve farkındalık. Attachment Parenting, en çok buna alan tanıyor.)

Daha sonraları, büyük oğlum yaklaşık 1 yaşındayken Harvard Tıp Fakültesi mezunu Pediatrist Dr. William Sears’ın Attachment Parenting kitabına denk geldim ve ‘İşte bu!’ dedim, yaptıklarımızın bir ismi varmış meğer…

Attachment Parenting yaklaşımı bence iç sesimizi duyabildiğimiz ve daima bağlantıya odaklandığımız, aile içi bir senkronizasyon hali… Sezgisel ve ilişkideki herkese iyi gelen bir ebeveynlik hali.  ‘Aslında anlatılmaz, yaşanır,’ Attachment Parenting için denmiş sanki… En sevdiğim yanları ise, bilimden güç almayı desteklemesi, sorgulayıcı olması ve bir ekol olmaktan çok, aileye özel uyarlanabilen bir felsefe olması.

Attachment Parenting konulu hangi kaynaklara başvurduğuma gelirsek, konuya göre değişmekle beraber Attachment Parenting International resmi web sitesi (www.attachmentparenting.org), Dr. Sears Doğal Ebeveynlik kitapları ve web sitesi (https://www.askdrsears.com) Attachment Parenting International web sitesinin kitap kaynak listesi, Attachment Parenting International kurucuları Barbara Nicholson ve Lysa Parker’ın yazmış olduğu Attachment Parenting International resmi kitabı da diyebileceğim ‘Attached at the Heart’, ayrıca Marshall Rosenberg’in Şiddetsiz İletişim’i ve Alfie Kohn, Alice Miller, John Gottman, Jane Nelsen (Pozitif Disiplin), Carlos Gonzalez (Çocuğum Yemek Yemiyor), Adele Faber & Mazlish ile Daniel Siegel kitapları olmazsa olmazlarım arasında. Son yıllarda, önemli birkaç kitap da Türkçe’ye kazandırıldı ve bu çok heyecan verici. Çok yakında Attachment Parenting International resmi kitabımızın çevirisi konulu sürpriz haberlerim de olacak. Görünmez Adam Yayıncılık ile beraber çok heyecanlı bir süreç içindeyiz.

APT: Attachment Parenting 8 Temel ilkesinden hangisini/hangilerini kendinize daha yakın buluyorsunuz?

A.O.: Denge prensibini en yakın buluyorum. Ebeveyn olduğumuzda halen bir birey ve eş olarak da bu kimliklere dair ihtiyaçları sürdürmenin önemi, Attachment Parenting’de anahtar bir nokta.

Sadece çocuğa nasıl davrandığımız ve nasıl besleyici gıdalar sunduğumuz değil, kendimizi nasıl taşıdığımız, yani huzurlu olup olmadığımız ve eşimizle bağlantıda olup, birer eş-kaptan gibi hissedip hissetmediğimiz de çok önemli. Baba da annenin yanı başında bebeğinin/çocuğunun yaşamında eşit role sahip.

Elbette, ayrılık veya vefat gibi nedenlerle babası ile yaşayamayan çocuklar için de, annenin destek ağı ve yine kendi kişisel ihtiyaçlarını gözardı etmemesi çok önemli. (Baba-bebek bağlanması konulu makalemde buna özellikle değinmiştim hatırlarsanız.)

Çocuklar çok bilge. Hissediyorlar. -Mış gibi yaptığımızda, kitaplardan / uzmanlardan duyduklarımızı bire bir uygulamaya çalıştığımızda, ama bunu kendimiz o anda zihinsel / duygusal olmayarak veya tükenmiş hissederek sunduğumuzda, çocuklar bunu çok net hissediyor. Problem gibi gördüğümüz davranışları da aslında birer yardım çağrısı olabiliyor. Örneğin, bebeğinde bir uyku sorunu veya öfke nöbetleri / agresyon konulu destek arayan bir ailede ebeveynlerin kendi duygu regülasyonlarındaki kopukluklar da neden olabiliyor bazen. (Ailelerin uzman bir psikologdan destek almaları bu noktada çok değerli. Duyduğum kadarıyla, çoğu belediye de bu hizmeti ücretsiz sunmaya başlamış. Bu çok olumlu bir gelişme.)

Attachment Parenting’deki “denge” prensibi, öz şefkat ve eşimizle aile içi iş bölümü sayesinde iç huzurumuzu koruyabilmek ve bağlanma ilişkimizi aksatmamak için biz ebeveynleri temelden destekliyor. Dolayısıyla, hem sürdürülebilir bir ebeveynlik yaklaşımı için hem de toplumsal cinsiyet eşitliği için ön koşul olduğunu düşünüyorum. Tabi ki, bir kadın hakları savunucusu olarak da, evin dışında çalışsın çalışmasın, ebeveynlik deneyiminde ‘saçını süpürge ettiği’ hissiyatında olan ve bunu tükenerek, çaresiz bir şekilde yapan, yalnız bırakılmış, tüm sorumluluk üstüne yüklenmiş anne modelinin de, hem ailenin hem de toplumun genel esenliğini alttan alta kemiren bir sorun olarak görüyorum. Tüm bu nedenlerle, Attachment Parenting / Bağlanma Temelli Doğal Ebeveynlik’teki ‘denge’ ilkesi her bağlamda dönüştürücü bir role sahip…

APT: AP ilkelerini benimserken / uygularken tetiklendiğiniz noktalar var mı? Hangileri? Sizce neden uygulamak içinizden gelmiyor?

A.O.: Tam olarak tetiklendiğim değil ama kadın olsun erkek olsun hemen her ebeveynde olduğu gibi, denge ilkesi daimi bir farkındalık ve öz şefkat gerektirdiği için, ara ara günlük yaşam koşturmacasında sınayıcı olabiliyor.

Çemberlerde ve eğitimlerimde hep bahsederim, “Tibet’in dağlarının tepesinde bir inzivada dingin ve regüle hissetmek hiç zor değil. Önemli olan, hayat koşturmacasında, hele ki bir de yeni anne baba olduğumuzda bu dengeyi sürdürebilmek. Aynen yogada nefese dönmek gibi, bağlantıya dönmeye niyet etmek ve mükemmeliyet beklentisi baş gösterdiğinde onu fark etmek.”

Attachment Parenting’in beni en çok etkileyen ve en çok sınayan ilkesi de sanırım bu. Bunu belki de kendisi bir şeyleri ‘başaramamış’ hisseden okurlar varsa diye özellikle belirtmek istedim çünkü mükemmel olmak gerçekçi bir çıta değil. Attachment Parenting’de bir şeyi başarmak / başaramamak diye bakmıyoruz. Mükemmeliyetçilik yerine, kendi özelimizde ‘olabildiğince iyi olmak’, Attachment Parenting’de denge ilkesinin bize hatırlattığı hal. Çünkü hepimiz insanız, sınırlarımız var. Önemli olan fark edip bağlantıya dönme niyeti. Anne olana kadar oldukça mükemmeliyetçi olan biri olarak, denge ilkesini bu anlamda sınayıcı ve aynı zamanda özgürleştirici buluyorum.


APT: Sizce herhangi bir ebeveynlik yaklaşımının bir toplumu şekillendirmedeki rolü nedir? Attachment Parenting bunun neresinde?

A.O.: Tam kalbinde! Nihayetinde hiçbir bebek aslen zalim veya suçlu doğmuyor, öyle değil mi? Şiddetsizliğin, şiddete karşı EN dönüştürücü köprü olduğunu biliyoruz. Şefkatli, şiddetsiz bir toplum, ancak şefkatli ve şiddetsiz yetişen bireylerin çoğalması ile mümkün. Tarih boyunca da bakarsanız, pek çok (zulüm de deneyimleyen) büyük lider ve düşünür bu bağın farkında olarak toplumlara liderlik etti. Örneğin, Mahatma Ghandi ‘Savaşa karşı gerçek bir savaş başlatmak isterseniz, çocukları sevgi ve barış ile yetiştirmemiz yeterli.’ der. Atatürk’ün ‘Yurtta Barış, Dünyada Barış’ sözü de benim kalbime çok yakındır her zaman. Çünkü ilk yurdumuz, ‘anavatanımız çocukluğumuzdur’, aslında öyle değil mi, bundan 2000 yıl önce Epictetus adlı (Anadolu/Pamukkale) kökenli Yunan filozofun da dediği gibi. İşte o ilk yurdumuzda barışçıl, koşulsuz sevgi dolu deneyimler var ise, dış dünyada ve ilişkilerimizde bu barışçıl aktarımın olmaması imkansız.

Diğer yandan insan çok karmaşık bir varlık ve milyonlarcamızdan oluşan bir toplum söz konusu olunca, “1+2 =3” gibi formül tarzı bir şekillendirmeden, böyle bir genellemeden bahsedemeyiz elbette, çünkü pek çok değişken var, genetik miras, çevre, aktarımlar.  Diğer yandan, bilimsel araştırmalar da bize artık kanıtlıyor ki, şiddetsiz, empatik bir ebeveynlik yaklaşımı ile yetişen ve güçlü bir bağlanma ilişkisi deneyimleyen çocuklar, yetişkin yaşamlarında da sağlıklı sosyal ilişkiler kuran, duygusal zekaları gelişmiş ve pozitif özelliklere sahip bireyler oluyorlar. Bağlanma-temelli bir yaklaşım ile yetiştirilen çocuklar ise genetik olarak bir patolojileri varsa bile, araştırmalara göre bu özelliklerin pasif kalabildiği bilinmekte.

Bu bağlamda, adına ne dersek diyelim, Attachment Parenting kadar doğrudan bir toplumsal etkisi olan ebeveynlik yaklaşımı yok.

Ebeveyn farkındalığı, ebeveyn eğitimleri ve elbette çocukların (kız-erkek ayırt etmeksizin) eğitim hakkı da toplumsal dönüşüm için yine olmazsa olmazlar arasında.

APT: Son olarak sizin bize sormak yada paylaşmak istediğiniz herhangi bir şey var mı?

A.O.: Attachment Parenting Türkiye Facebook grubunun, sosyal medya hesaplarınızın ve özellikle web sitesinin ne kadar kıymetli birer katkı olduğunu bir defa daha belirtmek isterim. Grup kurucusu sevgili Özlem Ilgaz’a ve ailesine buradan sevgilerimi iletiyorum. Ekipteki her bir gönüllü yönetici ve moderatörün kalbine, emeğine sağlık… İyi ki varsınız.

APT: Katılımınız ve desteğiniz için çok teşekkür ederiz. Sevgilerimizle.

Aslıhan Tokgöz ONARAN
Kurucu, API Türkiye Platformu

İletişim/Çift Dilli Eğitim/Toplumsal Cinsiyet Uzmanı

Web sitesi: www.DrOnaran.com/APITurkiye

Instagram: www.instagram.com/DrOnaran

Facebook:  www.facebook.com/APITurkiye

E-posta: DrOnaran@gmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir