Küçük Olan Sadece Bedenim, Duygularım Değil
Çocukların özellikle endişelerini, korkularını küçümsemek pek çoğumuz için alışkanlık haline gelmiş olabilir.
___
Bize göre çok anlamsız, gereksiz, basit sayılabilecek meseleler için dakikalarca ağlamaları; düştüklerinde çok acıyor diye sızlanmaları; kendi aralarında dünyanın en önemli şeyini paylaşamıyor gibi hararetle tartışmaları.. Hayatın hızlı akışı, yetişmesi gereken işler içinde; yetişkin, herşeyi bilen, öğretme, ders verme dürtüsü ile hareket eden, ooo neler görmüş geçirmiş(!) zihinler için; çocukların duygularını bir şekilde dışa vurması neredeyse kabul edilemez.
___
Oysa duyguların geçersiz kılınması yada küçümsenmesi (emotional invalidation) duygusal istismarın en yaygın türlerinden biri.
İstismar biraz ağır bir kelime gibi geliyor değil mi? Sonuçları da oldukça ağır..
___
Kasıtlı ve sistematik olarak uygulanan; karşısındakini yaşananların aslında olmadığına, büyüttüğüne, onun uydurduğuna hatta kendisinin yaptığına inandırıp; suçlu hissettirmeye kadar varan duyguların yok sayılması, istismarcıların profilinde en sık rastlanan özelliklerden biri. Böylece, karşıdakini şüpheye düşürerek, kendine muhtaç eder ve şiddet döngüsü içine çekerek kaçmasına izin vermez.
___
Zaman zaman farkında olmadan yapılsa da, sürekli ve bilinçli olarak duyguların yok sayılması karşıdaki için oldukça acı verici bir şekilde deneyimleniyor.
___
“Sadece 15 yaşındayım, o kadar çok şeyle başetmeye çalışıyorum ki, dünyanın tüm yükü üzerimde gibi hissediyorum, karmakarışığım.”
“20 yaşındayım, kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum, hayatımın aşkını bulunca içimdeki eksiklik tamamlanacak sanıyorum.”
“30 yaşındayım, hangi an ve olay karşısında tam olarak ne hissettiğimden emin olamıyorum. Çocuğumun davranışları mı beni öfkelendiriyor yoksa altta yatan tetikleri mi göremiyorum bilmiyorum. ”
“40 yaşıma geldim, ne beni korkutuyor, ne üzüyor, ne şaşırtıyor hala bilemiyorum. Kendimi değersiz hissediyorum. ”
___
Bize/bedenimize/ruhumuza ait duygular değersizleştirildikçe; biz de değersiz olduğumuza inanmaya başlıyoruz. Çocuklar da bunu öğreniyor.
___
Duyguların, doğrusu/yanlışı, iyisi/kötüsü, küçüğü/büyüğü yok.
Bunu tüm ilişkilerin, bağlantıların şekillendiği ilk çocukluk yıllarında öğrenmek; ilerleyen yıllarda kurulacak ilişkilerin de temelini atıyor.
_____
Peki ne yapabiliriz?
Seçeneklerimiz olduğunu ve alışık olmadığımız bu dili ancak pratik yaparak öğrenebileceğimizi hatırlayabiliriz.
Çocuğunuz parkta ağlarken, herkes size bakarken, başka birileri tek bakışıyla, tek sözüyle sustururken üstelik; bir film sahnesi içinde olduğunuzu, o anda siz ve çocuğunuz dışında kimsenin olmadığını, bu sahnenin sadece size ait olduğunu, siz nasıl isterseniz öyle biteceğini düşünmeye çalışın.
Çocuğun ağlamasına bağırarak karşılık vermek, herkesin size baktığını söyleyip utandırarak, neden ağladığını sorgulamak, ikna etmeye çalışmak, susmasını istemek, herşeyi abarttığını, ağlayacak birşey olmadığını söylemek ve sonunda stres içinde kolundan çekiştirerek parktan çıkarmak yaklaşık 15-20dk sürebilecek bir seçenek.
Derin bir nefes alıp, herseyi herkesi bir kenara bırakıp ona gitmek, sarılmak, gözlerinin içine bakıp buradayım demek ve ruhen de gerçekte orada onunla olmak, haklısın ya evet, çok can sıkıcı bu off, kızgınsın/üzgünsün/korktun/endişelisin vs diyerek duygularını aynalamak, ağlaması yaklaşık 15-20dk sürüp bitene kadar eşlik etmek de başka bir seçenek.
_____
Filmin sonunu siz seçebilirsiniz ✌
_________
Görsel: http://bq.sg/2017/09/26/josiah-montessori-emotional-invalidation-prevents-kids-from-learning-how-to-manage-their-emotions/