Uyku Egitimi ve Kontrollu Aglatma

Ağlamak; bebek veya küçük çocuğun  yardıma ihtiyacı olduğunu bildirmeye  yarayan ,  psikolojik veya fiziksel bir rahatsızlık belirtisidir. Evrimsel açıdan ağlamak;  hayatta kalmayı ve sosyal bağlar geliştirmeyi desteklemek üzere primer bakım verene yakın olmayı sağlar.

Bir bebeğin  uyku davranışının ebeveynlerini rahatsız ettiği noktadan itibaren ise genelde bir ‘uyku problemi’ olduğundan bahsedilir. Uyku problemlerinin birçok sebebi olabilir, sıklıkla;  bebeğin mizacı, bebeklerin ağlama ve uyku paterni hakkında yetersiz bilgiye sahip ebeveynin gerçekçi olmayan beklentilere sahip olması, aile içinde yaşanan stresli olaylar ve ilişkilerdeki duygusal zorlanmalar, depresyon ve kaygı bozukluğu gibi ebeveyn hastalıkları, bebeğin ayrı yatak veya odada yatmasına odaklanan yaşam tarzı  nedeniyle gözlenmekle beraber çok nadiren bebeğin gelişimsel problemleri nedeniyle de görülebilir.

Kontrollü ağlatma (kontrollü gevşetme ve uyku eğitimi olarak da bilinir); geceleri uyanan ve tek başına sakinleşip tekrar uykuya dalamayan bebek ve küçük çocukların bu davranışları ile başetmeye çalışan ebeveynleri  tarafından sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemde bebek , rahatlatılmadan önce giderek uzayan zaman dilimleri içinde ağlamaya bırakılır. Yöntemde bebeğin veya çocuğun rahatlatılma kararı,   stres düzeyine göre değil önceden belirlenmiş zamana göre verilir. Yöntemin amacı bebeğe kendi kendine uyumayı öğretmek ve geceleri ağlama ve bağırmayı durdurmaktır.

Sıkça kullanılan bu teknik, bebek ve küçük çocukların duygusal ve fiziksel  ihtiyaçları ile uyumlu olmamanın yanında,  zihin sağlığı ve gelişimi  üzerinde  olumsuz etkiler oluşturma potansiyeli taşımasından dolayı endişe vericidir.

‘Bağlanma’  kavramında ;  primer bakım veren ve bebek arasında oluşan, bebeğin keşfedecek ve öğrenecek kadar  güvende hissetmesi  ve keşiften sonra rahatlatılmak üzere bakım verene geri dönmesiyle karakterize bir ‘bağ’ dan bahsedilir.  Bu bağlamda,  ‘bağlanma davranışları’ ; gülme, bakım verenin arkasından gitme, ona seslenme, ağlama, bakım verene doğru uzanma, kollarını açma şeklindeki davranışları kapsar ve tüm bunların temel amacı da bakım verene yakın olmaktır. Bakım verenler,  bebeklerin bağlanma davranışlarına   cevap verdikçe giderek güvenli bağlanma gerçekleşir. Bebeğin ihtiyaç ve sinyallerine duyarlı, sevgi gösteren, bebeğinden  hoşlanan, bebeği/çocuğu tarafından ulaşılabilir ve onun için müsait olan, bebeğini  rahatlatabilen bakım verenler güvenli bağlanmayı gerçekleştirebilirler.

Yaşamın ilk birkaç ayında bebekler bir ebeveynin veya benzer bir yetişkinin yakınlarında olmasına  veya zamanın çoğunda ulaşılabilir   olmasına ihtiyaç duyarlar. Bununla beraber,tüm kültürlerde  yaşamın ilk aylarında açıklanamayan ve bazen sakinleştirilmesi güç olan ağlama periyotları tanımlanmıştır  ve belki de normal zihinsel gelişimin bir parçasıdır. Bu periyotlar ebeveynler için çok stresli deneyimler olsa da , bu sürecin 6-8 hafta civarında artıp yaklaşık 3-4 ay civarında azalacağı  telkin edilmelidir. Duyarlı bir ebeveynlik yaklaşımı sergilenmesi, bebeğin kucaklanması ve rahatlatılmaya çalışılması bu oldukça zorlayıcı olan süreçte bebek açısından güvenli bağlanmanın temelini oluşturacak ‘güvenlik hissi’ nin gelişmesine yardımcı olur. Bu şekildeki ağlamanın altında ciddi bir sebep olma ihtimali çok düşük olmakla beraber, bununla ilgili endişesi yüksek olan ebeveynlerin bebeklerini bir sağlık kontrolüne götürmeleri önerilmektedir.

Bebekler ebeveynlerinden ayrıldıkları zaman değişik derecelerde anksiyete yaşarlar ve erken bebeklik dönemlerinde bile ,  ebeveyn odayı terk ettiğinde akut stres semptomları sergileyebilirler. Bebek ve çocuk açısından bakıldığında uyku zamanı ve yatağa gitmek bir ‘ayrılık’tır. Bir bebek veya küçük çocuk ayrılık nedeniyle ağladığında bu ağlama; akut stres ile başetmeye çalıştığının ve desteğe ihtiyaç duyduğunun işaretidir. Bebeğin fiziksel hareket kapasitesinin artışına (emekleme, yürüme gibi) , ayrılık anksiyetesi artışı da eşlik eder ve bu durumun;  bebeğin nesne sürekliliğini anlamaya başlaması ve böylece kendi hareketlerinin ebeveynden uzaklaşmaya sebep olabileceğini fark etmeye başlamasıyla ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Ebeveynleri tarafından ağlamasına hızla ve empatik şekilde cevap verilen bebekler,  duygusal rahatlatılma ihtiyaçlarının karşılanacağı bilgisiyle güvende hissettikçe, süreç içinde sakinleşmeyi öğrenirler. Ayrılık anksiyetesi; çocuk,  ebeveynin her defasında geri döneceği ve kendisinin de güvende olduğu temel inançlarını  geliştirene kadar devam eder. Neredeyse tüm çocuklar 3-4 yaş civarında gece uyanma ve tekrar uyumak için ebeveynleri tarafından sakinleştirilme ihtiyacından kurtulurlar.

Modern hayatın ihtiyaçları ve güncel ebeveynlik yaklaşımları bebek ve çocukların erken aylardan hatta haftalardan itibaren tüm gece boyunca uyumaları gerektiği beklentisine yol açmıştır. Gerçekte ise bebekler;  normal olarak kısa uyku donguleriyle uyur ve bu da onların yetişkinler ve büyük çocuklara kıyasla daha sık uyanmalarına sebep olur. Bu kısa uyku donguleri bebeklerin beyin gelişimi için önemli olan REM uykusunu daha çok yaşamalarına sebep olur.

Bir çocuğun gelişim sürecinde,  sakinleşebilmek için diğer zamanlara kıyasla daha çok ve sık desteğe ihtiyaç duyduğu zamanlar vardır. Bunlar;  hastalık, anne ve/veya babanın yokluğu, hayatında majör değişiklikler ( taşınma, eve yeni bebek gelmesi gibi) olduğu zamanlardır. Bebeği veya çocuğu strese sokan aile olayları da aynı şekilde stressiz zamanlara kıyasla daha çok destek ihtiyacı doğurur. Bu dönemlerde rahatlatılmamak strese yol açabilir ve bu stres negatif psikolojik etki yaratabilir. Çalışmalar aşırı stresin bebeklere zarar verdiğini göstermiş olmakla beraber ne kadarının  ‘aşırı’ olduğu konusu netlik kazanmamıştır.

Bebekler ve annelerinin  beraber değerlendirildiği güncel bir çalışmada,   4 ay 10 ay arası  bebeklere  kontrollü ağlatma temelli uyku eğitimi verilmiş ve  bu yöntemle bebeklerin 3 gün içinde ağlamalarının sonlandığı  gözlenmiştir. Başlangıçta uykuya geçiş sırasında,  anne ve bebekte senkronize şekilde kan kortizol seviyesi yükselmesi tespit edilmiş, eğitim devam ettikçe bebekler daha sessiz hale gelmiş, stres semptomları göstermeyi bırakmış ,  bununla beraber kan kortizol seviyeleri yüksek seyretmeye devam etmiştir. Bebeklerinde stres semptomları gözlemeyen annelerin kan kortizol seviyeleri ise düşük saptanmıştır. Bu bulgular bebeklerin ağlama davranışı göstermeyi bıraktıkları halde , kanlarında yüksek seyreden stres hormonları aracılığıyla anlaşıldığı üzere  fizyolojik anlamda stres yaşamaya devam ettiklerini göstermektedir. Bu bulgular ışığında; kontrollü ağlatma yönteminin bebek ve çocukların ağlamasını durdurmakla beraber,  onlara stresli oldukları halde destek aramamayı ve ummamayı öğretmiş olması endişe verici bir sonuçtur.

Birçok bebek en iyi uykusunu ,  anne yanı beşik içinde  veya aynı yatakta ebeveyni ile beraber yattığında uyur. Bildiğimiz kadarıyla bebeklerin ebeveynlerinden ayrı yatmasını gerektiren gelişimsel bir sebep yoktur. Bununla beraber bebekle beraber yatarken kesinlikle  kaçınılması gereken durumlar mevcuttur; sigara içen ebeveynin bebek ile uyuması, yatakta bebeğin üstüne dolanabilecek veya örtülmesine sebep olabilecek gevşek çarşaf, serbest yatak örtüsü, yastık vs. bulunması, ilaç veya alkol kullanımı nedeniyle uyku şekli değişmiş ebeveynin bebekle uyuması, yatakta diğer çocuk veya evcil hayvanın bulunması, bebeğin yalnız başına veya ebeveyni ile beraber sert yüzeyli uygun yatak yerine koltuk , su yatağı vs. gibi gömülebileceği veya solunum yolunun bükülebileceği zeminlerde uyuması bunlardan başlıcalarıdır. Ebeveynlerin  bebekleriyle beraber uyumaya başlamadan önce ‘güvenli beraber uyuma kuralları’nın güncel şeklini incelemeleri önerilmektedir.

(Detayli bilgi icin bkz:

Birlikte Uyuma Guvenlik Kurallari / Attachment Parenting International

 

Bebek ve çocukların gece uyanmalarının uzun dönemde sağlık ve gelişim sorunu yaratmadığını bilmek önemlidir.

Sonuç olarak;

Bebek  ve küçük çocukların gece uyanması ve ebeveyn ilgisine muhtaç olması normal ve sağlıklıdır. Bu ihtiyaç bir hastalık olarak değerlendirilemez. Bebek için bu uyanmaların uzun dönem sağlık veya gelişim riski yaratması söz konusu değildir. Bebeğin ağlamalarına ve ihtiyaçlarına cevap vermek böyle bir ‘huy’ geliştirmesine değil tam aksine  ‘ güvenlik duygusu’ gelişimine sebep olur.

Çocukların gece boyunca uyumaya başlayacağı  yaş çok değişkenlik gösterir. Bu konudaki bilimsel bilgileri erkenden öğrenmek,  ebeveynlerin gerçekçi beklentiler geliştirmesine ve bebeklerinin uyku paternine daha kolay uyum sağlamalarına yardımcı olabilir.

Çocuğun uyku ile ilgili zorlanmaları aile içinde yüksek bir endişeye yol açtığında aile ve çocuğun beraberce  bir değerlendirmeden geçmesi uygun olacaktır. Böyle bir değerlendirmeye  aşağıda sayılan hususların muhakkak dahil edilmesi önerilir;

*Bebeğin ağlamalarının gerçekten normal sınırlar dışında olup olmadığı

*Ailenin bebekten sonra yaşadığı izolasyon  ve gerginlik gibi duygularının  değerlendirilmesi

*Ebeveynlerin bebeğin ağlamalarına cevap verme kapasitesini etkileyen her türlü ailesel veya kişisel zorlanmanın (lohusa depresyonu dahil) saptanması.

Bu tür bir değerlendirme ailenin sosyal destek ve/veya tedavi araştırmasına girişmesine sebep olabilir.

Ebeveynlerin uyku kalitesini arttırmaya yönelik hiçbir yöntem bebeklerin gelişimsel veya duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasını engellememelidir. Kontrollü ağlatma veya uyku eğitimi yöntemleri,  çocuğun ebeveynin sözlerinin gerçek anlamını anladığı zamandan önce kullanılmaya uygun değildir. Bebek veya çocuk ebeveynin her ihtiyaç duyulduğunda geleceğini bilmeye ve ebeveyni olmadığında da güvende hissetmeye ihtiyaç duyar.

Çoğu çocuk yaklaşık olarak 3 yaş civarında iyi bir benlik duygusu geliştirmiş ve az çok ayrılık anksiyetesi ile baş etmenin kendine özgü yollarını bulmuş olur. Bu çocuklar uyku zamanlarında yalnız olabileceklerini anlayıp bununla baş edebilecek yollar geliştirmiş ve ebeveynlerinin ihtiyaç duyduğunda hemen gelebileceklerini anlamış olur. Bir çocuğun yalnız uyuyabilecek kadar güvende hissettiği zamanı anlamanın en iyi yolu ondan gelen işaretleri okumak ve uygun şekilde cevap vermektir.

Daha büyük çocuklarda yaşanan gece uyanmaları ayrılık anksiyetesinin devam ediyor olmasına bağlı olabilir. Bir bebek veya çocuğun ebevynlerinden biri veya ikisiyle halihazırda ayrılık deneyimlemiş olduğu (hastalık, hastaneye yatış, ebeveyn yokluğu, ev dışı bakım veya boşanma gibi nedenlerle) durumlarda , gece uykusu zamanı,  ayrılık gibi algılanıp çocuğun  kolayca strese girmesine sebep olabilir. Bu çocuklar kontrollü ağlatma ile yaratılacak strese çok daha duyarlıdırlar. Böyle durumlarda aynı yatakta veya aynı odada uyumak çok değerli bir opsiyondur. Böylece tüm ailenin güzel uyuması sağlanabilir.

(Bu yazı, aşağıya  kopyalanmış olan Avustralya Bebek Ruh Sağlığı Enstitusunun kontrollü ağlatma ile ilgili bildirisinden Türkçeleştirilmiştir. Orijinal bildirinin kaynakları ve çok zengin ek okuma listesi,  konu ile ilgili ileri okuma yapmak isteyenleri bekliyor.)

( https://www.aaimhi.org/key-issues/position-statements-and-guidelines/AAIMHI-Position-paper-1-Controlled-crying.pdf )

Gorsel:  Dmytro Grankin

Dr. Serap Reyhanioğlu Arıkan

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

www.attachmentparentingturkiye.com

https://www.facebook.com/serapreyhaniogluarikan/

http://instagram.com/serapreyhaniogluarikan

Pediatrist, Attachment Parenting Savunucusu, kitap kurdu, anne , insanın diğer insanlarla ve doğayla olan bağlarının onu hayatta tuttuğuna ve güvenli bağlanmanın her yaşta gerçekleştirilebileceğine inanan bir yolcu…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir